21 Ağustos 2013 Çarşamba

İçimdeki Yangın (Incendies-2010)

1+1 ne zaman 1 eder?

Yaklaşık 140 dakikalık film senaryosu ile dikkat çekici, kurgu inanılmazdı hiç sıkılmadan izledim. Bittiğinde ekrana bakakaldım, kulağımda filmin müzikleri pek çok sahneyi tekrar yaşadım zihnimde. 9/10, 9 verirdim çünkü her ne kadar senaryoda izleyiciyi vurdukları nokta etkileyici olsa da farklı senaryolarla başka filmlerde bu şoku yaşadım ben, her şeye rağmen çok beğendim...

Bundan sonrası filmi izlemek isteyenler için tehlikeli... Dikkat Spoiler içerir....

Biri kız diğeri erkek olan ikizlere annelerinin son vasiyeti; "babanızı ve kardeşinizi bulun", "ben sözümü tutamadım, beni kefensiz yüzüm toprağa, sırtım dünyaya bakar şekilde gömün, ne zamanki babanızı ve kardeşinizi bulursunuz o zaman güneşe bakan bir mezar taşı koyarsınız mezarımın başına..."

İkizler babalarını bulmak için Ortadoğu'ya giderler ve bu yolda kendi geçmişlerini, annelerinin kara bahtını ilmek ilmek çözerler. Bilmedikleri çok şey vardır... Anneleri, kabul görmeyen aşkı, aşkını kaybedişi, oğluna sahip çıkamayışı, intikam almak için yaptıkları, hapishane günleri ve Kanada'ya ikizleri ile kaçışı... Yıllar sonra sıradan bir günde sıradan bir mekanda oğlunu tanıyışı... Sonra tepetaklak olan dünya...

1+1 ne zaman 1 eder ki ? 2 etmesi gerekmez mi? Filmde bazen etmediğini izliyorsunuz. Bir kadının başına gelebilecek en acı şey bu olmalı diyeceksiniz, peki bir erkek için ne kadar ağır bir travmadır bu! İzleyip görmek gerek... 

Savaşın insanları insanlıktan çıkardığı gerçeğini gözler önüne seren bir film olmuş. Müzikler ise film kadar başarılı, filme müziklerle başlıyorsunuz, görüntü akıyor ama sadece o müzikler... Duyduğunuzda kanınız çekilmeye başlıyor, ben çok etkilendim...

20 Ağustos 2013 Salı

Asla Pes Etme (2008) - Gelecekteki Sevgilim (2011)

Canı sıkılanlara, uyku altı film arayanlara iki tane film önerim olacak;

Asla Pes Etme, orjinal adı Never Back Down

2008 yapımı Jeff Wadlow'un yönetmenliğini yaptığı film Amerikan Pastası serisinin yandan çakması gibi, aynı şeklide bikinili güzel kızlar, yakışıklı erkekler, hepsi zengin, havuzlu kocaman evler ve lise yılları... Kendi lise dönemimi düşünüyorum da ne kadar farklı, ne kadar masum! bizler ÖSS'ye çalışan kapıcı bebeleri gibiyiz bunların yanında... Neyse, işte dediğim gibi tam bir sıradan gençlik filmi, tek fark bu liseli gençler arka bahçelerinde dövüş organize ediyorlar, en sağlam çocuk aynı zamanda en popüler çocuk oluyor, filmde aynı zamanda bir "Gossip Girl" havası var. Eğer bi köşede sessizce birini tartaklayım derseniz yandınız, herkesin elinde bir kayıt cihazı hoooop youtube'dasınız, dövseniz de dövülseniz de tıklanırsınız...

O semte taşınan yeni çocuğun problemli bir aile hayatı vardır, en popüler çocuğun sevgilisine aşık olunca önce dayak yer, sonra içine Bruce Lee kaçmış iri bir arkadaştan eğitim alır ve gider intikamını alır. Hepsi bu kadar işte. 6/10 (çok bile verdim)

Gelecekteki Sevgilim,orjinal adı: My Future Boyfriend
Bu üstteki filmden daha absürd, daha boş bir film, gelecekte bir yılda arkeolog bir aşk kitabı bulur, aşkın ne olduğunu araştırmaya karar verir, kendi yüzyılında aşkın bir karşılığı yoktur, O da 2011'e gelir ve kitabın yazarından aşkın ne olduğunu öğrenmeye çalışır, farkında olmadan yazara aşık olur. Filmde hoşuma giden tek nokta gelecek yüzyıllarda mükemmel toplum yaratma çabasının bazı insani duyguları söndürdüğünün vurgulanmasıydı... Gerisi kuru romantik komedi. Bu konunun içi daha dolu bir filme renk katacağını düşünüyorum, tek başına yavan kalmış... 5/10

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Bay Hiçkimse (Mr.Nobody-2009)

Bu aralar çok özel filmler izliyorum, (çok özel biri hayatımda olduğu için) Bu da geçen gün izlediğim  "Black" gibi çok ama çok anlamlı izlemeyenlerin çok şey kaybedeceği bir film.  İzlemeye karar verirseniz ve konuyu bilmeyi sıkıntı etmezseniz postumu sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim çünkü filme farkındalığınız artacak ve bence daha çok zevk alacaksınız, neyse ben bi yazmaya başlayım çünkü uzun sürecek;

Hayatta yaptığımız seçimlerin bizleri nerelere götüreceğini bilsek fena olmazdı dimi, yani geleceği görebilsek... 2009 yapımı, türü Dram/Bilimkurgu/Romantik (ilk defa böyle bir üçlü görüyorum) olan izlerken anlamak için bayağı çaba sarf ettiğim bir film bu, üstelik tam 2 saat 21 dakika sürdü. 


Filmde Nemo adlı bi çocuk var, bu çocuk milyonlarca spermin en hızlısı ve en ballısı, çünkü "Unutuluş" melekleri onun dudaklarına dokunup unutmasını sağlamadılar, unuttular, kendi anne ve babasını seçen Nemo birde geleceği görebilme yeteneğiyle doğar, anne baba seçimi aşağıda;



Öhö öhö bu konuda yorum yapmıycam, anne iyi hoş da, neyse yine dayanamıyordum, kapattım...

Nemo 9 yaşına geldiğinde anne ve babası ayrılmaya karar verir, Nemo ya babasıyla kalacaktır ya da annesiyle trene binip gidecektir. Geleceği görebilen Nemo bir karar vermeden önce bütün olasılıkları incelemeye karar verir, kendisini en fazla mutlu edecek yolu seçmek ister, her seçenekte hayatına 3 kızın girme ihtimali vardır, kızlar;


Jean-Elisa- Anna
İşte Nemonun seçenekleri;

1. Babasıyla kalır;
    
   
a. Nemo Elisaya aşık olur, ancak Elisa başkasına aşıktır, Nemo buna çok kızar, hırs yapar, Jean ile tanışır, evlenir, çok zengin olur, çocukları olur, her şeyi vardır ancak mutsuzdur...

Bir gün Daniel Jones denen bir adam zannedilir ve öldürülür... Mutsuz Son!


b. Nemo Elisaya aşık olur, Elisa başkasına aşıktır, Nemo herşeye rağmen onunla evlenmek ister, evlenirler...
Elisanın psikolojik sorunları vardır, Nemo her şeye rağmen onu sevmeye devam eder, iyileştirmek için elinden geleni yapar ancak Elisanın doğuştan gelen korkuları onu karanlığa daha çok çeker, ailesine zarar vermemek için evi terk eder. Mutsuz Son!

c.  Elisa ile evlenen Nemo köprüden arabayla geçerken önlerindeki tankerin patlaması sonucu Elisayı kaybeder, ona verdiği sözü tutmak için Mars'a gider ve Elisanın küllerini Mars'a savurur. Dönüşte Anna ile karşılaşır ancak iki yabancıdırlar, tam konuşmaya başlayacakken meteor yağmuru sonucu uzayın derinliklerine doğru patlar giderler... Mutsuz son!

2.  Nemo peronda koşar koşar ve annesinin elini tutar, onunla gider...

Bir gün sahilde yanına bir kız yaklaşır; Anna... Birilikte yüzelim der, ancak;

a.   Nemo, Anna'nın arkadaşlarını kast ederek "ben salaklarla yüzmem!" der ama Anna üstüne alınır, buna bozulur ve gider... Nemo mutsuz yine. Mutsuz Son!

b.   Nemo dürüstçe yüzme bilmediğini söyler ve Annanın yanında kalmasını sağlar, birbirlerine deli gibi aşık olurlar... Taki Nemo'nun annesi aşık olduğu adamı Nemo ile tanıştırana kadar her şey yolundadır.Çünkü Anna o adamın kızıdır. Aynı evde yaşamaya başlarlar, bu durum Nemo ve Anna'nın aşkını güçlendirmiştir. Aile durumu öğrenince ayrılırlar,Anna babasıyla New York'a gider ve böylece koparlar... Nemo yıllarca onu arar... Bir gün tesadüfen birbirlerini bulurlar, Anna bir kağıda numarasını yazar ve gider, ancak dünyanın öteki ucunda işe gitmeyen bir işçinin kaynattığı yumurtanın buharı yüzünden iklimde minnacık bir değişiklik sonucu NewYorka yağan sağnak yağmurda tek bir yağmur damlası Anna'nın numarasını silmeye yeter... Nemo günlerce deniz fenerinde Anna'nın gelmesini bekler ancak gelmez...

Bunların dışında 3. bir yol vardır...

Satrançtaki "Zugzwang" hamlesi gibi, yani hamle yapmamak gibi... Nemo ikisini de seçmez, toprak yola döner ve koşmaya başlar, bir yerde durur ve yerden bir yaprak alır, onu havaya uçurur, kelebek etkisi başlar, o yaprak yıllar sonra Anna'nın deniz fenerine gelmesine yol açar... Mutlu Son!

Aşağıdaki film karelerine bakacak olursanız aslında filmin bu kadardan ibaret olmadığını göreceksiniz, filmin zaman ve uzay üstüne inanılmaz teorileri var, film 2092 yılı ile 2009 yılında geçiyor yani bir gelecek bir geçmiş
derken bayağı başınız dönecek. Gelecekte 117 yaşında olan Nemo, yaşayan son ölümlü olarak bütün dünyanın ilgi odağıdır, herkes onun hikayesini merak etmektedir, ancak onun anlattıkları hiç de mantıklı değildir, kimse hangi hayatı yaşadığını anlayamaz, ama son sözleri onu ele verir "Anna"
Yönetmeni: Jaco Van Dormael, oyuncular Diane Kruger, Jared Leto, Juno Temple, Sarah Polley... Müzikler etkileyici...

Her gün onlarca karar alıyorum, onlarca hareketim, davranışım, sözüm var... Bunların bir yerlerde birinin hayatını cehenneme çevirdiğini bilmek istemezdim sanırım... ve zamanın geri akmasını asla!
10/10

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Çok Özel Bir Film "BLACK"

İzlediğim en etkileyici filmlerden ama yazmaya başlayamıyorum bir türlü, sanırım yarım saattir ekrana bakıyorum, sol tarafa koyduğum film afişine... 

"Herkesin alfabesi a,b,c,d ile başlarken senin alfaben B.L.A.C.K ile başlıyor, bunu bilmen lazım..." diyerek başlayan ve biten bir dram filmi...

2 yaşında geçirdiği bir hastalık yüzünden hem sağır hem kör kalan Michelle hayatı tanıyamadan sonsuz bir karanlığa gömülmüştür. O karanlıkta hiçbir duyguyu, hiçbir nesneyi,hiçbir kelimeyi öğrenememiştir. Davranışları bir hayvanın içgüdüleri gibi vahşidir. Onu içinde bulunduğu karanlıktan aydınlığa çıkaracak olan Sahai ömrünü Michelle adar ve ona hayatı dokunarak öğretmeye başlar... Eğitim şekli aileye aşırı gelsede Michelledeki gelişim onları da umutlandırır. İlk öğrendiği kelime hayatın başlanğıcı "Su" dur... Yıllar geçer, Michelle normal öğrencilerin gittiği üniversiteye kabul edilir, öğretmeni Sahai hep yanındadır, dersleri onun yardımıyla anlamaya çalışır, ancak dersleri geçmeyi başaramaz. Sahai başarısızlığı kabul etmez, birlikte bir hayal kurarlar, Michelle bir gün o üniversiteden mezun olacaktır...Yıllar geçer, Michelle hala üniversiteyle mücadele etmektedir, Sahai yaşlanmıştır ve artık alzheimer hastası olmaktadır, küçük kardeş Sara evlenme telaşındadır ve fiziksel-ruhsal aşk duygusu yani Michelle'nin hiç yaşayamayacağı duygular onu depresip hale sokar, bu durum Sahai ile onun arasını açar... Tekrar yıllar geçer, Sahai karanlığa düşer bu kez ve karanlıktan aydınlığa ışık tutma sırası bu kez Michellededir...


Detaylı yazdım sanırım, ama zaten filmde sürprizler yok, baştan sonu tahmin edilesi ama izlemek lazım, ağır temposuna rağmen sıkılmadan izlemek lazım... Belki bu aralar modum ağlak o yüzden pekçok sahnede gözümden yaşlar aktı , belki her ne kadar aksiyoncuyum ben desem de dramdır benim tarzım, belkide bu dram izlediğim en etkileyici dramdı bilmiyorum ama film bittiğinde kesinlikle içimde bir şeyler değişmişti... 

 
Oyuncular, Rani Mukherjee (Michelle), Amitabh Bachchan (Sahai), Ayesha Kapoor (genç Michelle), üçününde oyuncuları oscarlıktı...

Film 2005 Hint/Amerikan yapımı, 122 dak. sürüyor, o 122 dakikada size kör ve sağır bir genç kızın duygu sömürüsü değil, karanlıktan aydınlığa çıkmayı başaran bir kızın dramını izliyorsunuz...

Filmle ilgili yorumlara bakarken filmin çekiminin 7 sene sürdüğünü öğrendim, bazı dış çekimlerde kar yağıyordu, o sahneler için gerçekten kar yağması beklenmiş bunun için tam 3 yıl beklenmiş, pek çok sahne tekrar tekrar çekilmiş, gişe kaygısı olmadan, insanların acıma duygularına basmadan mükemmel kurgulanmış, insan böyle filmleri izledikten sonra iki ayda çekilen Türk filmlerinden nefret ediyor, diyalogları boş, konusu birbirinin aynı, insanda sadece tiksinti uyandıran Türk filmlerinden... Yönetmeni, senaristi ve yapımcısıaynı kişi,Ona büyük saygı: "Sanjay Leela Bhansali"

"Bir masal kahramanı" tanıyorum, tartışmasız hayatıma giren en sarsıcı kişi, her konuda kapısını çaldığım, bana klavuzluk eden... Hatta ne zaman "hadi bana bir film tavsiye et hemen izlemeye başlıycam" desem nefes almadan bana cevap verebilen tek kişi, sanki aklında benim için bir listesi var, sorsada söylesem diye bekliyor gibi... Bu akşam cevabı "BLACK" idi. Hani erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer derler ya, filmmanianın kalbine giden yolda filmlerden geçiyor, işte o yüzden diyorum beni kalbimden vurdun...10/10

13 Ağustos 2013 Salı

Elysium: Yeni Cennet ve Dünya Savaşı Z

Elysium: Yeni Cennet
Şuan vizyonda, oyuncuları süper, senaryo tanıdık ama kurgu süper ama berbat bir son, daha fazla ne söylenebilir ki... 

Yıl 2154 insanlar çook zenginler ve geri kalanları diye ikiye ayrılmış. Zenginler kendine Elysium denen bir cennet inşa etmişler gökyüzünde ve orada yaşıyorlar,hastalık yok, yaşlanmak yok, hatta bir bomba yüzünüzün yarısını götürse bile saniyeler içinde iyileşiyorsunuz. Fakirler ise kaynakları tükenmiş dünyada yaşam mücadelesi veriyorlar, her fırsatı değerlendirip Elysium denen cennete gitmeye kalkışıyorlar. Ancak savunma bakanı Jodie sert biri, Cennete yaklaşanı uçuruyor havaya... İşte böyle bir atmosferde fakir Matt radyasyondan zehirlenir ve iyileşmek için tek şansı Elysiuma gitmektir, bunun için her yolu dener...

Sonunu beğenmedim aslında sonun bir kısmını beğenmedim, şöyle ki eğer sonunda bütün dünyayı Elysiuma taşıyacak olsalardı komple saçma derdim ama sonunda sadece tıbbi yardım araçlarını dünyaya gönderip hasta insanlara yardım ettiler, yani madem o kadar seyyar hastaneniz vardı neden baştan insanlara en azından bu kadar yardım etmediniz, bunu yapsalar insanlarda ikide bir Elysiuma hücum etmezlerdi...

Neticede güzel bir aksiyon filmiydi, vakit geçirmelik... 6/10

Dünya Savaşı Z
Brad Pitt'in hem yapımcı olduğu hemde başrol oynadığı film çok ama çok vasat. Yapmış olmak için yapılmış bir film ama o kadar çok türevi var ki üstelik çok ama çok kaliteli, Dünya Savaşı Z onların yanına bile yaklaşamaz, örneğin "Maymunlar Cehennemi", "28 Gün Sonra" vs...

Yine kaynağı bilinmeyen bir hastalık ve yine zombilere dönüşen insanlar... Filmin amacı neydi bilmiyorum ama ben beğenmedim, çok boş geldi, imdb'den o kadar puanı nasıl almış anlamadım...5/10

12 Ağustos 2013 Pazartesi

filmmania öneriyor... 3 film birden ;)

Donnie Darko (Karanlık Yolculuk-2001)
Bilimkurgu-Dram türünde ilk izlendiğinde insanı ne bu pöf triplerine sokacak çook yavaş ilerleyen bir film... Aksiyon sevenlerin özellikle uzak durmasını tavsiye ederim, peki ben neden izledim? Tavsiye filmlerimden biriydi ve sonunu görmem gerekiyordu...

Donnie bir gece  "uyan" diye seslenen tavşan görünümlü bir yaratık tarafından uyandırılır ve bir seçim yapar, tavşanın peşine düşer ve gece karanlıkta bilmeden ilerler, sabah kendini bir golf sahasında bulur, evine döndüğünde yatağına uçak motoru düştüğünü görür, tavşan onun hayatını kurtarmıştır, ayrıca tavşan Frank ona hayatımızda  yaptığımız tüm seçimlerin anlamsız kalabileceği bir sır verir; 28 gün 6 saat bilmem kaç dakika ve saniye sonra dünyanın sonu gelecektir... Sonraki süreçte Donnie okuluna gelen yeni kızla aşkı tadacak, bazı platonik aşklar yaşanacak, eğitim sisteminin çarpıklığına göndermeler yapılacak, meyve veren ağaçlar taşlanacak, günlük hayatta yaşadığımız pek çok sıkıntı hafif bir meltem esintisi gibi filmde işlenecek... Filmin sonunda ise Donnie geri dönüp yaptığı tek bir seçimden vazgeçecek ve çevresindeki herkesin yaşamı değişecek, yeni seçimler doğacaktır... Filmi izlerken konusuna bu düşünceler etrafında baktığınızda zevk alıyorsunuz ama dediğim gibi film çok yavaş ilerlediği için, eğer konusunu önceden okumadan izlerseniz sıkılabilirsiniz... Filmin pek çok filme ilham verdiğine eminim, sadece bu nedenle bile kült filmlerden biri kesinlikle...7/10

Talaash-2012
Aamir Khan dönemi başlattım kendimde, daha önce başka filmlerini de izledim, 3 Idiot hala damağımda kalmış süper bir tat! Hint filmlerine bakış açımı değiştiren bir müthiş bir aktör...

Talaash onun son filmlerinden, filmde Aamir bir polis memuru, eşiyle sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. Bir gün bir araba denize uçar dosya kapanır ancak Aamir dosyayı bir türlü kapatamaz, aklına takılanlar vardır... Bir fahişe ile yolu kesişir ve dosyada başka hiçbir polisin ulaşamadığı bilgilere ulaşır. Hayatı değişir...

Filmde detaya girmeyim çünkü çok sürpriz var, filmi müthiş yapanda bu zaten, Aamir'in oyunculuğu, filmin konusu, kurgusu insanı izlediği pek çok Türk filminden nefret ettiriyor. İnsan hayatında en az bir tane Aamir Khan filmi izlemeli...8.5/10

Bu arada Aamir Khan'ın bir filimini daha izledim, adını Yerdeki Yıldızlar sanıyordum ama değilmiş, bir siteden online izlemiştim, adı farklı içeriği farklıymış, şimdi izlediğim o filmin gerçek adınıda bulamıyorum, müthiş bir filmdi, aslında başroldeki Aamir Khan mıydı emin değilim. Konusu otistik birinin (hastalığı bu da olmayabilir) "saf sevgiyle" başardıklarını anlatıyordu...9/10 verirdim...

The Betrayed (İhanet-2008)

Tek mekan filmlerime bir yenisini daha ekledim, tahmin edileceği gibi gerilim türünde, konu olarak benzerlerini çok gördük, aldatılan bir eşten bilgi almaya çalışan bir grup, grubun başında arabesk bir lider, güzel mi güzel bir rehine... Rehinenin en zayıf noktası yan odada tutulan şeker hastası olan oğlu... Yine aynı şeyler işte... 5/10 ama sıkılmadan izlediğimi de itiraf etmeliyim, boş zamanlarda düşünülebilir bir film...

2 Ağustos 2013 Cuma

-Wolverine-

Logan yani Wolverine, X-Men karakterlerinin kuşkusuz en çok sevilen karakteri. Sadece Volverin karakterini anlatan bir film çekileceğini duyduğumda inanılmaz heyecanlanmıştım, uzun zamandır bekliyordum ve nihayet o gün bugündü, işte bu ölümsüz karakterin onurlandırılması gerekiyordu ve yapıldı da... Böylece Hugh Jackman pek çok kişiye nasip olmayan, çok sevilen bir karakterle adını tarihe yazdı...

Filmi izlemeden önce yorumlara hiç bakmadım, ön yargılarla izlemek istemedim, her şeye rağmen bazı aksiyon sahneleri (tren sahnesi gibi) zorlama gelse de genelde filmden çok memnun ayrıldım. Jean'in ölümünün Volverin üstündeki etkisinin film boyunca işlenmesi bence çok güzel bir ayrıntıydı, özellikle ölümsüzlüğün bir adama aşk yüzünden bu kadar acı verebilecek olmasının bu şekilde kurgulanması bana çok romantik geldi...

Filmi hala izlememiş olanlar varsa bende uyarımı yapayım, film bitti diye hemen çıkmayın pişman olursunuz çünkü iki yıl sonrasını gösteren kısa bir video göreceksiniz. Minicik bir ipucu: devam filmin adı Magneto olacakmış ;) 8.5/10