28 Temmuz 2012 Cumartesi

Erkek Dedikodusu 1-2

2 cilt olduğunu bilmeden gittim direk ikinciyi aldım,kitapçının da saflığına geldi herhal, demedi ki bu iki cilt ilkini okudun mu!


Sonra kitapçıya geri dönmeyi gözüm yemedi, yol üstünde başka kitapçıdan alırım dedim,  kitapçı bulamadım, dööön dööön sonunda dönmekten üşendiğim yoldan daha fazlasını yaparak başka bir kitapçıya ulaştım veee aldım...


Öğle araları uyumak, dışarda boş boş gezip alışveriş yapmak, ilk bilgisayar oyunlarından sayılan spider solitare yerine hemen 0km kitaplarımın ilk sayfasına adımı yazıp-tarihi atıp okumaya başladım.... 
Aradan 10 gün geçti, kitapLAR bitmişti...


Aslında ilkini okuyup bitirip hemen duygu ve düşüncelerimi paylaşmak niyetindeydim ama sabredemedim, üçüncüsü olsa onuda okur öyle gelirdim sanırım...


Kitap yazarları French Oje ve T.B imiş dediler koştum gittim aldım, konusuna falan bakmadım, eğlencelik bişeyler olduğu kesindi, bide adına baktım, pehh, adı bile yetermiş dedim... 


İş yerinde okurken sürekli tebessüm etmişim, minik minik de kahkahalar atmışım haberim yok, iş arkadaşlarıma malzeme verdim, gırgır geçiyorlar şimdilerde, ama olsun... İlkini bitirince başka bir iş arkadaşıma tavsiye ettim, hemen oracıkta okumaya başladı, sonra bitirene kadar elinde bırakmadı desem yeridir, ve o minikminik değil kocaman kahkahalarla gülmeye başladı, hatta gaza gelip yakaladığı  erkek iş arkadaşlarına dan die "siz ne kadar eziksiniz yaaa, siz ne kadar eziksiniz!!!" demekten geri kalmadı, olaylardan bi haber masun erkekler "noluyo abi yaa, bu kıza noldu..şimdi ben ne yaptım,benim suçum ne" şeklinde yakındılar...


Sahi siz erkeker ne kadar eziksiniz, doğru düzgün bir evlenme teklifini bile beceremiyorsunuz, (eşim dahil; oldu bitti hoooop bak evlendik'e getirmişti).


Hikayede Pera ve Derin isimli iki karakter var ki arkadaşlıklarına hayran kaldım, arkadaş ortamlarından bir yerde satılık-kiralık bulsam alıcam... Neysem olaya dönersem bu kızlar ortak bir arkadaşlarının düğününde bekarlar masasında tanışırlar ve ilk dakikadan itibaren dedikoduya başlarlar. Dedikoduları,Pera'nın aşk hayatındaki acı-traji-komik hikayeleri hemen insanı içine alıyor. İllaki bir hikayede "evet bunu bende yaşadım"                    diyorsunuz. NEDEN? Çünkü erkekler aynı hamurdan yapılma, ilişki konusunda hepsi ısrarla aynı hataları yapıyorlar, çünkü erkekler başlarından geçen olayları kankileriyle paylaşıp,tartışıp, nerde hata yaptıklarını ( ay pardon erkekler bana kızabilir düzeltiyim; nerde hata yapmış olabileceklerini ) bulmaya çalışmıyorlar, ders çıkarmıyorlar. Ve her zaman olayın özünü kaçırıyorlar; bir kız bir şey söyler, milyonlarca şey ima eder, bu maxwell denklermleri kadar değiştirilemez gerçekler...


Neyse olayı toparlayalım; son günlerde çok satanlar, yeni çıkanlar vs raflarda bu kitabı görürseniz hemen alın, sıcaktan bunalmışken tv.deki altyazıları bile okumaya mecalim yokken bu seriyi çok kısa sürede okudum, kesinlikle içiniz açılacak, bolbol gülüp eğleneceksiniz...


İşte OnLaR, sevgi  pıtırcıkları, üçüncüyü dört gözle bekliyorum (zaten öyleyim o da ayrı bi konu,nese ) ;

24 Temmuz 2012 Salı

Labirent


Bu aralar bizim evde Türk filmleri şenliği var. Son izlediğimiz filmden sonra ikinci bir Türk filmini kaldıramam diye düşünüyordum ama bu film beni oldukça şaşırttı; Timuçin ESEN ve Meltem CUMBUL varsa izleyebilirim sanırım diyerek başladım ve bakın klasik o yorumu yaptım bende, insan önyargılı olduğu konularda tutunacak bir dal arıyormuş, bu filmde Timuçin&Meltem oldu...


Filmin konusu terör sorunu ve istihbarat örgütü merkezinde bir grup istihbaratçının labirent koridorlarında asayişi sağlamaya çalışırken kelle koltukta çalışırken başlarından geçenler...


Konusu tahmin edilebilir, artık sıradanlaşmış bir konu ancak yapım süperdi. Paraya kıyınca, doğru insanlarla çalışınca demek ki oluyormuş. İstihbaratçıların gerçekten ne kadar zor şartlarda çalıştıkları, normal bir aile kurmalarının imkansız olduğu etkileyici bir şekilde işlenmiş...


Oyuncuların performansları ayrıca altı çizilmesi gereken bir konu, Meltem'in aksiyon sahnelerine bayıldım, Timuçin'in bir şek yapmasına bile gerek yok, sinirli sinirli yürüsün yeter, rolü cuk oturmuş ona...


Sinemalar Puanı 7.6 ama ben düz hesap helalinden 8.0 veriyorum...

23 Temmuz 2012 Pazartesi

El Yazısı

2012 yapımı bir film, oyuncu kadrosu fena değil, sırf şu oyuncu için izledim tarzında bir yorum yapmam gerekirse, eeeee hımmm çok beklersiniz yapmıyorum... Bodoslama dalmak diye bir şey var ya işte öyleydi. Aslında Türk filmlerine karşı önyargılıyımdır, bu tarz filmleri izleyince de "ah işte yine haklı çıktım, bu filme harcadığım zamanda büsürü .... yapardım" şeklinde milyonlarca cümle kurarım içimden-dışımdan... Yine öyle oldu malesef...


Film verilemeyen mektuplar üzerine, aslında konusunu sevdim ama işleniş şekli çok sıradan, çok sıkıcıydı... Romantik-komedi yapmaya çalışmışlar ama olmamış, ne çok duygusala bağlıyorsunuz nede tebessüm etmenin ötesine geçebiliyorsunuz...


Sinemalar puanına baktım; 8.2 vermişler ama yorumlar feciiii... O puanı kimler verdi bilmiyorum...Benim puanım 5'i geçmezdi...


 Filmin konusunu bütün forumlarda şu şekilde bulacaksınız; Kasabanın eczacısı Zeynep ani bir kararla evlilik hazırlıklarına başlar. Genç Ahmet, yakındaki köyden sevdiği kızı kaçırmayı plânlamaktadır. Afacan Ragıp, Eczacı Zeynep’e naif bir aşk mektubu yazar. Kasabanın ilk yabancı öğretmenini karşıladığı günde, umut dolu bu üç hikâye giderek iç içe geçer. Açıkçası kendim bir özet yazmaya üşendim...


Bu tarz filmleri sevenler olduğunu biliyorum, aksiyon, gerilim, entrika yok, yumuşak yumuşak, sakin sakin ilerliyor film; televizyonu açın ve bir gözünüzle takip edin, diğer gözünüzle başka şeyler yapın; mesela kitap okuyun, kafi ;)

22 Temmuz 2012 Pazar

Karşı Pencere +18

Sürekli evimden şikayetçi olsam da oldukça seyirlik bir balkonum olduğunu itiraf etmeliyim, hani bu balkon bir çok eve bin basar kesinlikle! Zaten evi tuttuğumuz günü düşünüyorum da; balkonu görene kadar yok şurası şöyle yok burası böyle diyerek eşimle birbirimizi vazgeçirmiştik, ama balkona çıkınca direk tutuyoruz dedik ve tuttuk... O an ne boyasının kötü olduğunu, ne de salon parkesinin dandiri olduğunu fark ettik... 


Sonradan evi boyattık, parkeyi beğenmeyip üstüne halıflex yaptırdık, anahtar-priz ne varsa değiştirdik, bunlar cebimizden yaptığımız masraflardı... Neyse günler geçti ve musluk suyunun demir-pas kokusu o kadar su akıtmamıza rağmen geçmedi, kış geldi alttaki dede oğluna gitti, bütün kış kombi yakmadı bizde hiç ısınamadık vs... Evde canımı sıkan o kadar çok şey oldu ki anlat anlat bitiremem...


Ama geri balkona gelirsem... Of diyorum başka bir şey demiyorum. Bize misafirliğe gelen herkes bilir, balkon keyfimiz bir başkadır. Köşedeki evimiz hem karşı binayı, hemde bulvarı görmek durumunda ve karşı binadaki manzara bulvarın ışılışıl manzarasını gölgede bırakmakta... İlk etapta ıslık çalıp "woooaww" desenizde bir süre sonra camı-pencereyi sonuna kadar açıp, bir düzine hatun kişinin askılı mini geceliklerle evde dolaşması, o halde balkona çıkması sizi rahatsız ediyor. Eşimle balkonda rahat rahat oturamıyoruz. Üstelik onların bir alt katında da erkek üniversite öğrenci evi var. Ergenler sıcaktan bunalmış olacaklar ki üstsüz oturup pişti oynamakta, internette sörf yapmaktalar...


İnsanların bu kadar rahat olması beni rahatsız ediyor...


Normal bir aile görünümündeler, ama henüz evdeki bayan sayısını belirleyemedik, ortaokul çağında kız çocuğu da var, liseli-üniversiteli genç kızlar da, evde kalmış ayarında kızlar da var, anne modunda hatunlar da, bir genç erkek ve yaşlı bir baba... Eşim adamın iç çamaşırıyla balkona çıktığını görmüş, başka bir günde salon ışığı yanmamasına rağmen arka fonda yanan ışıktan evdeki hatunun iç çamaşırıyla dolaştığını görmüş... Bre salak-sapık kadın arka fonda ışık yanıyorsa tüm perdelerin açıksa sende görünür olursun yaaa, ailecek donlarınızın rengini bilmek zorundamıyız yaaaa!!!


Sizde ne bakıyorsunuz diye düşünebilirsiniz, ama benim tek balkonum var, ben o balkonda oturmak için bu eve katlanıyorum, ve binalar çok yakın, balkona çıkınca ister istemez göz göze geliyoruz, bu ne sapkınlıktır yaaa, biz annemizin yanında bile öyle mini gecelikle dolaşmazdık, bırakın babayı erkek kardeşi, bunlar bide bütün mahalleye göz banyosu çekiyorlar, pes artık!!!

20 Temmuz 2012 Cuma

Aile Babası- Family Man

Aslında film afişi her şeyi özetler cinsten.Ama...

Eşimin benden önce izleyip bana ısrarla izle dediği ender filmlerden bu film, bir bakıma bizim için özel bir film...

Yumuşacık konusu sizi sıkmadan, yormadan, germeden gününüzü geçirmenizi sağlayacak türden... Uyku öncesi izlenmesi tavsiye olunur!

Başrolde Nicolas Cage olması bir çok kişi için önemli olsa gerek, benim içinde öyledir... Ama bir bayan karakter vardı ki (Tea Leoni) film boyunca gözlerimi ondan alamadım...Sanki birini anımsatıyordu...

Film başarılı, zengin, zampara Jack Campbell (Nicolas Cage) 'e bir yılbaşı gecesi verilen ikinci bir şansla ilgili, benzer filmler çok var, ama bu film hepsinden daha güzel kurgulanmış, çok duygusal...

Keşke birileri bize de ikinci bir şans verse de bizde acaba dediğimiz alternatif bir gerçeklik yaşasak...

Filmde Jack hırslarına yenilip çok sevdiği kız arkadaşını terk ederek, kariyer yapmayı tercih eder, ama 13 yıl sonra Jack verdiği kararı sorgulayacak, ya hızlı hayatına devam edecek, ya da...

Filmin Sinemalar Puanı: 8.5
fiLmmAniA Puanı da en az 8.5 hatta yıldızlı 8.5..






15 Temmuz 2012 Pazar

Trafik Canavarı

Kim o?


Ben..


Dün direksiyon başında ilk günümdü, ben bu kadar terlediğimi, bu kadar yusufladığımı hatırlamıyorum... Hava inanılmaz sıcaktı, bide üstüne yanımdan geçen arabaların gerilimi, bide eğitmen asabi bi tipdi onun tripleri, bide susuzluktan konuşamamak bide bide bide... Kıçım koltuğa yapıştı eyvallah da kesin koltuğun kumaşı eridi gitti ıslandı...


Aslında ben çok sakindim, heyecanlanmadım ki o kadar trafik olan bir yerde öğreteceklerini bilmiyorudum, daha boş bir alan bekliyordum ama o alanda acemiler dışında normal seyrindeki araçların sabırsız hareketleri, dönüşlerde beni sıkıştırmaları, gevşek-yavşak gülmeleri miğrenimi tavan yaptırdı, bildiğim ne kadar küfür varsa içimden saydım... Bu seviyesiz halleri bir konuda beni geliştirdi; arabayı sürerken bir elimi dışarı çıkarıp, ters ters bakarak "ne var lan!" moduna girebiliyorum, ya da önüme kıran hıyarı korna manyağı yapıp paniklemeden durabiliyorum...


Trafikte düzenin bozan şoförlere bende kızıyorum, genelde bayan oluyorlar evet o da kabul, ama iki gündür kullandığım aracın üstünde kocaman eğitim aracı yazıyor yaaa, üstelik sıradan bir yol değil o, eğitim yapılan bir yol, acelen varsa s.git başka yola, karıya kıza çok meraklıysan git başka yerde röntgenle... Bazıları anasından araba kullanarak mı doğuyor bu nedir ya biri bana anlatsın...


Adamlara sinirlenip arabayı bi tuhaf kullanmaya başladım, eğitmen sağa yanaş diyor ben çat kırıyorum, dur diyor lap fren... Sonra adamcağız durdurup sakinleş öyle devam et demek zorunda kaldı. 


Şimdi düşünüyorum, normal zamanda trafikte başıma böyle bir şey gelse ve ben sinirli sinirli araba kullansam kesin çok kolay kaza yaparım. 


İki günlük kıssadan hissem; acayip duygular içindeyken araç kullanmamak gerekmiş...

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Kusursuz Soygun - Fool Proof

Aksiyon sevenler için mükemmel bir film postudur bu!


Film Kevin, Rob ve Sam adında üniversiteden çok iyi arkadaş üç kişinin hikayesi. Bu üç kafadarın en büyük hobileri gerçek hayata geçirmedikleri soygun planları yapmak...


Ya bir gün bu planlar kötü kalpli birinin eline geçerse ve bizim plancı tayfasını kendi için çalışmaya ikna etmek isterse... 


Dostlukları ne kadar sağlamdır, birbirlerine ne kadar güvenebilirler, filmde bunu test ediyorlar...


Film konusuna çok girmek istemiyorum, çünkü kurgusunun benzerleri olmasına rağmen başarılı bir aksiyon filmi...


Sinemalar Puanı 8.4/10
IMDB Puanı 6.6/10
fiLmmAniA Puanı 8.0/10


dipNOT: filmde dişi başrolün yumruklarını sıkıp yumruk atıp atmama arasında kaldığı bir sahne var, o sahneyi ve devamını çok beğendim... ve ayrıca imdb puanı bana düşük geldi, nerden o kadar puan kırdılar anlamadım...

10 Temmuz 2012 Salı

Kaynana Dedikodusu

Olayın kahramanları ben değilim neyse ki, benimki başka bir postun konusu olsun, ama bu seferlik başrolde yeni dostum ve kaynanası var...


Daha bir yıl bile olmamış yeni dostum Star evleneli ama bir dokun bin ah işit cinsten. Eşi hepimiz nefret ettiği annesinin ağzının içine bakan tiplerden, her gün birkaç kez telefonda görüşüp karşılıklı yaşantılarını bütün detaylarıyla birbirlerine özetlerlermiş... Kadın uzaktan bunların evini kontrol etme çabasındaymış, uzaktan dediysem balkona çıkınca birbirlerinin evlerini görebiliyorlar. 


Haftada bir gün gidiyoruz dedi Star, ama kaynanaya yetmiyormuş bu, neden birkaç kez gelmiyorsunuz diye surat yapıyormuş, o surat yapınca bizim kızın eşine ona surat yapıyormuş... Haftada bir neyine yetmiyor kadın, aynı eve çıksaydınız bari!!!

İşin iğrenç bir diğer kısmı hatun oğlunu çok pışpışlamış, mesela erkenden kalkar kahvaltı vs hazırlarmış, çocuk uyanınca direk sofraya otururlarmış, şimdi bizim kız kahvaltıyı geciktirince kavga ediyorlarmış, 1 ay küsüp konuşmadığını biliyorum dedi bana Star kocaman masmavi gözleri ağlamaklı... Bu nası birşeydir yaa, kahvaltı gecikti, abur cubur yemeye evde birşey yok diye 1 ay küsülürmü!!! O zaman kızı çalıştırmayacaksın beyfendi!!! Ev hanımı olacak,kahvaltıyı, akşam yemeğini zamanında yiyeceksin, kız akşama kadar sana abur cubur kek pasta vs yapacak!!!


Düşündükçe kızıyorum yaaa, daha bir yıl bile olmamış evleneli...


Kaynana bide meraklı çıkmış, kıza cinsellikle ilgili sorular sormuş, ben kendi annemle bile bu kadar konuşmak zorunda kalmadım diyor... Kız evlendikten sonra iki kere sistik olmuş, o zamanlarda ileri geri birsürü sormuş, garibim o kadar mahçup ki....


Offf anladık oğlun çok kıymetli,anladık oğlunu seviyorsun ama biraz sus be kadın!!!

Hayatının Seçimi_The Ledge

Geçenler izlediğim güzel bir film vardı, birçok sinemada halen gösterimde olsa gerek, neden onun hakkında bir post yazmadığım konusunda bir fikrim yok, üstelik oldukça beğenmiştim filmi..


Türüne dram/gerilim derler ama bence buram buram yasak aşk!!


Başrol oyuncusuna bakıp "abi Liv Tyler varsa kesin izlerim" diye sadece erkekler demiyor emin olun, bende sırf o hatun için izleyim bari dedim...


Hemen her filmin bir felsefesi olmuyor, vermek istediği bir mesaj olmuyor. Ama bu filmde inananla inanmayan arasında aslında hangisinin daha iyi inanan olduğuna dair ikilemlerin çok olduğu, uçlarda bir ateist ile inançlarına körü körüne bağlı bir adam arasında kalan kusursuz saf güzelliğiyle Liv Tyler... Beklentilerimin üzerinde oyunculuklar...


Seven bir erkeğin gidebileceği uç noktalar...


Film içinde aslında öne çıkan yasak aşk hikayesi dışanda bir aşk daha var ki o da tartışmaya çok müsait... O geri planda işlenen konu kendi başına bir film konusu bence ve filmi bu kadar beğenmemin en büyük sebeplerinden biri bu. Biliyorum bir çok insan konusunu görünce bile bu filmi izlemeyecektir, ama bence kurgu harika...


Film bittiğinde üzgündüm, kafamda bir sürü soru işareti vardı, acaba ben ne yapardım diye kendime sormaktan kendimi alamıyordum ve kızgındım ama neye??


Konusu hakkında bayağı ipucu yazmışım ekstra bir şey yazmaya gerek yok sanırım... Bu filmi ya çok beğeneceksiniz ya da etik olmayan bir çok şeyi normal göstermeye çalışmışlar, bize böyle şeyler gelmez deyip nefret edeceksiniz... Ama mutlaka içinizde bir şeyleri sorgulayacaksınız...


Sinema Puanı 8.0/10 
IMDB Puanı 6.4/10
fiLmAniA Puanı 8.5/10

Hay beni..!

Günlerden Salı...


Geçen hafta yaptığım uzun bir telefon görüşmesinde uzun zamandır görmediğim üniversite arkadaşımı beni arayıp sormadığı, evlendikten sonra evimi ziyarete gelmediği için bayağı fırçalamıştım, hakaret diz boyuydu, çocuk kendini affettirmek için kız arkadaşıyla ilk fırsatta gelmek istedi, bende laf da kalmasın diye bu cumartesiye gelin demiştim, ama ne kafada dedim şimdi bile hatırlamıyorum, çocuk şimdi beni aradı eee cumartesi ne yapıyoruz dediğinde bir oryantal edasıyla nasıl kıvırdım görmeniz lazımdı... Sanki hala aklımdaymış da planlar kesinleşmediği için arayıp mekan ve saat bildirmemişim ama ilk fırsatta aramayı planladığımı söyleyerek telefonu kapattım...


Cumartesi direksiyon kursum var,eee nolcak şimdi, eve mi çağırsam? e eve çağırsam ne yemek yapcam, büsürü terane, dışarıda mı buluşsak? o da çok para...


Bu pintilik ve bu plansızlık ve bu ilgisizlik ve bu berbat hafızamla napcam ben yaaaa... Şuan kendimi vaatler verip hiçbirini yerine getirmeyen, arkasından okkalı sövdüğüm politikacılar gibi hissediyorum...

Baskın-13 (Assault On Precinct 13)

Bu aralar benim açımdan işler kesat, izlemeye değer film bulamıyorum... 


Adım çıkmış filmmania'ya inmez sekize misali, herkes arayıp ne izlemeleri gerektiğini soruyor. Normalde insanlara cevap vermek benim için sıradan ve zevkli bir iş-uğraş-hobi. Ancak bu günlerde önerecek film bulamıyorum...


Dün annem aradı, canımcım hemen bir film buluyorsun ve geliyorsun diye ferman gönderdi, gönderdi de annecim yok film dedimse de inandıramadım. Gittiğimde birlikte seçelim dedim ve açtım bir online film izleme sitesini... İşte aile boyu seçimimiz;


Başladık izlemeye... Beşinci dakikada yeğenim biz bunu izledik, hatta sizde izlediniz dedi ve bütün büyüyü bozdu. Ama biz sahneler tanıdık gelse de çocuğu azarlayıp susturup izlemeye devam ettik... Aksiyon filmlerinde sahneler birbirine benzer diyerek birbirimizi teselli ettik. Filmin sonlarına gelince herkes birer birer itiraf etmeye başladı. EVET BİZ BUNU İZLEDİK!!! Hayatta en sevmediğim birkaç seyden biridir bu, aynı filmi tekrar izlemek ( Titanic'i sinemada 2 kere izledim, o ayrı ;) ) Bu filmi sonuna kadar hiç izlememiştim, neyseki sonunu gördüm... 


Konusu kısaca şöyle; yılın son günleri, dışarısı kar-kıyamet, bir karakolda iki polis bir sekreter nöbetçi, bu karakola bir geceliğine birkaç suçlu getirilir, sabaha kadar onları karakolda tutmaları istenir, nöbetçi polisler ekip azlığından bu işin altına girmek istemezler ama başka çareleri yoktur, hava kötü kimse bir yere gidemiyor... Suçlulardan biri polis katilidir, peşinde onu öldürmek isteyen bir grup vardır, filmin adından da anlaşılacağı gibi baskın yerler, bizim cesur mu cesur nöbetçi polislerle azgın mı azgın sekreter karakolu savunur... Ama nasıl???


Aksiyon sevenler için güzel bir film, bende sevdim hani ;)


Film için puanlar şöyle;    Sinemalar Puanı8.1/10
                                      IMDB Puanı 6.3/10 
                                     fiLmmAniA Puanı  7.0/10


 dipNOT: filmin konusuna başka sitelerden konusuna bakarsanız ıcığı-cıcığı her şeyi özetlemişler bence yapmayın, gerçi bende az anlatmadım affola..

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Bir Konya Kaçamağı

Geçen Cumartesi malum sınav KPSS sonrası eşim hadi kalk Konya'ya gidiyoruz dedi, bir anda kendimi trende buldum. Bu mini gezi uzun zamandır niyetlendiğimiz ama sınavdan dolayı ertelediğimiz bir geziydi. Nihayet gerçekleştirme fırsatı bulduk... Konya'da üniversiteden bir arkadaşımız var, 7 aylık evli. Eşini ilk defa görmeme rağmen kırk yıldır tanışıyormuşuz gibi kaynaşıverdik :P ki bu bende pek rastlanmayan bir şey. Benden çok kızın sevimliliğindendi eminim...
Mevlanayı, türbeleri gezdik, merama çıktık... Her şey çok güzeldi, bide akşam saati okey oynayıp çekirdek çitleyecek bir yer bulabilsek daha bi güzel olacaktı. Parklar bahçeler erkek dolu, eşinle gidebileceğin yer yok... Konya hakkında söylenenler doğruymuş demekten kendimi alamıyorum....


Hediyelik eşya satan bir dükkanda ise adam katil olayım diye bayağı uğraştı ama benim sabırlı eşim, ahh sevgili eşimmm.... Aldıklarımızı adam direk paketlemeye başladı, dur daha pazarlık yapmadık dedik, ben pazarlık sevmem gerekeni yaparım dedi, iyi dedik, sonra ine ine 2 TL indi, eşim 4 TL daha inmesini etmesini istedi, nakit vericem dedi ve o anda adam dellendi, yok efendim adam bize demişmiş ikinci pazarlık sevmezmiş (1.yi ne zaman yaptık hala düşünüyoruz bulamıyoruz) böyle çok poşet bırakıp giden olmuş, ikinci pazarlık yapmak iyi değilmiş, tamam pazarlık sünnetmiş ama sanki sünnetleri farzları yerine getiriyomuşuz ki bunu yapalım?! adam hacıymış çok pazarlık sevmezmiş vs bıdı bıdı, hepimiz ağzımızı açtık adama bakıyoruz, adam bize din dersi veriyor. İşte kendine gelen eşim oldu, amma çok konuştun, farzı sünneti bizde biliyoruz, veriyomusun vermiyomusun onu söyle dedi, ben o anda dükkandan çıktım çünkü ses  tonundan eşimin sinirlendiğini anlayabiliyorum. Neticede elinde poşetlerle çıktılar, adam söylene söylene 4 TL daha inmiş. Keşke poşetleri bıraksaydın, ben kavga edip bırakırsın diye düşünmüştüm dedim eşime ama o günümüzü mahvetmek istememiş :)


Eve dönerken hafızamda çok güzel anılar, yeni bir dost edinmenin mutluluğu ve son 15 günde verdiğim iki kilonun üstüne Konya maceramda aldığım bir kilonun buruk tadı kaldı...

6 Temmuz 2012 Cuma

fiLmmAniA Poğaçası



Annem hamur işlerinde acayip yeteneklidir. Bugün bana geldiğinde "anne bana şu senin meşhuuuuur poğaçanın tarifini verir misin " dedim, verdi.Daha karışık bir tarif olmamaz, anladığım kadarıyla yaptım bir şeyler ama kesinlikle aynısı olmadı. Annemin böyle bir huyu var, tarifini saklama değil ama nası anlatsam, tarifini verememe sorunu var. Yaptığım hiçbir yemek onunkine benzemiyor. Çünkü annemin sabit bir ölçü şekli yok, bütün yemekleri göz kararı yapar ve o göz ayarı bende yok malesef... 


Annemin bir yemeğini yapmaya karar verince, önce annemi arıyorum tarifi alıyorum sonra teyzemi arayıp tercüme etmesini istiyorum. Teyzem ölçülü yemek tarifi verme konusunda kesinlikle daha iyi. Gelelim bugün yaptığım poğaçaya, tipi yakışıklı oldu ama ruhu sevimsiz oldu... Tadında bir şeyler eksik ama ne anlamadım hala...


Annemin tarifi şöyleydi;


"Şimdi poğaça tarifimi istiyorsun prensesim, hımmm, işte su koy, yok yok su değil süt koy, yağ koy, sen margarin kullanmıyordun değil mi, iyi sıvı koy, un koy göz kararı, yumurta koy, hatta ikinci yumurtanın sarısını ayır onun beyazını da koy, içine istediğin malzemeyi koyarsın.... Çok basit dimi  :D"


Ben tarife kabartma tozu ve tuz da koydum. Üzerine susam serptim. Bazılarının içinde peynir bazılarında ise sosis var. Yuvarlak olanlar dere otlu olanlar. Neticede tuzu biraz az olmuş, beklediğim kadar yumuşacık değiller ama neyse bunlar ilk denememdi, bize afiyet olsun...

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Buz Devri 4 Kıtalar Ayrılıyor

Geçen Cumartesi izleme şansım oldu, iş arkadaşlarımla cümbür cemaat  gittik, yanımızda bücürlerde vardı ama biz onlardan çok eğlendik sanırım... Buz devrinde klasiktir, meşe palamudu yüzünden bir şeyler ters gitmeye başlar, büyük mamutumuz ve çetesi (ailesi) belalardan uzak durayım derken belanın tam ortasına düşer ve şenlik orda başlar...
Son bölümde Manny ve Ellie'nin minik kızları şeftali doğmuştu, bu bölümde biraz büyümüş, bide entel arkadaş edinmiş; köstebek! Köstebekçik şeftaliye, şeftalide başka bir mamut yakışıklısına aşık... Ahh aşk ah...

Neyse gelgelelim başka yeni karakterler de var; Diego'nun yeni aşkı ve Sid'in büyün nenesi...

Yeni karakterlerin hepsine bayıldım...

İlk yarı biraz çabuk, biraz sıkıcı gibi ama tam değil gibi geçmiş olsa da ikinci yarı daha çok eğlendim...

Gelelim puanlara:
Sinemalar Puanı 9.1/10
IMDB Puanı 7.1/10
fiLmmAniA 8.0/10

Özel Hayat!

üniversiteyi bitireli 5 yıl oldu, üniversite arkadaşlarımdan birini en son mezuniyet töreninde görmüştüm, sonrasında ne bir telefon görüşmesi ne de sıradan bir bayram tebriği... Sıfır kontak!


Şimdi size onun hayatıyla ilgili bildiklerimi yazacağım :


Hayatında pek çok sorun var...


Oscar törenlerini izlemeyi sever...


Yeni arkadaşlıklar edindi...


Maç izlerken öldü öldü dirildi...


10 Nisanı nedendir kutladı...


Bir yerde bir sunum yaptı ve şuan kendini tebrik etmekte...


Bir şeyler coming soon...


Mayıs 2012 onun için bir miladın başlangıcı...


Bir ara söylene söylene memur kefil arıyordu...


...... Derneği OK (ne demekse!)...


9-1=8 kaldı... :P


Çocuğun başına bir iş geldi ama nazardır nazar diyerek geçiştirdi...


Birine yanlış mail attı sanırım ama geri almış olmalı ki buna çok sevindi...


Hasta oldu...


İyileşti...


Şansla ilgili büsürü ebecik laflar amaaaaaaan bu neyaaaa. Bunları nerdenmi biliyorum, tahmin etmişsinizdir; adamın kişisel iletisinden...Artık ne kadar kişisel siz düşünün... Bunlar son üç ayda yazılanlar, bide düşünün bunun son 5 yılını... Öffff.... Ne gerek var her b.ku yazıyosun, banane yaaa... Bir yere gitse anında @bilmemnere diye yazar... Öff içim kalkıyo artık... Bir ara sırf faceye gittiği yerin resimlerini koyabilmek için gezilere katılanlar var diyeduymuştum, bu arkadaşta onlardan sanırım... İşiyle hava yapar, eşiyle hava yapar, eline geçen herşeyle hava yapar... Pöff çokda tınnn...

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Ağaçsız Dağ - Treeless Mountain

Vakit kaybı diye nitelendireceğim bir filmdi benim için. Filmin sonunda ben hala bir şeyler olacak diye bekliyordum ki bu tarz filmlerden nefret ederim...

Filmin konusuna  baktım, puanlarına baktım (Sinemalar Puanı 7.7/10 ve IMDB Puanı 7.0/10 ) yorumları okudum ve izlemeye karar verdim.

Konusu şöyle; 6 yaşında Jin, annesi ve tombik kız kardeşi birlikte yaşıyorlar, babaları terk etmiş. Bir gün anneleri babalarını bulmak için evden gidiyor, giderken de kızları alkolik halalarının yanına bırakıyor. Kızlara domuz bir kumbara veriyor ve bu dolduğunda dönmüş olucam diye vaat ediyor. Ancak kızlar kumbarayı bir şekilde doldurmalarına rağmen anneleri dönmüyor. Filmin en etkileyici sahnesi dolu kumbarayla kızların iki gün boyunca otobüs durağında annelerini bekledikleri sahneydi. Sonrasında hala kızları anneannelerinin yanına bırakıyor ve hikaye daha bir acıklı hale dönüyor. 

Aşırı derecede yozlaşmış bir aile dramı, bu tarz filmleri sevenleri tatmin edecek bir film, ama benim gibi aksiyon sevenleri bayağı sıkacaktır... Filmin konusu dram, bazı sahnelerde kızlara üzülüyorsunuz ama yinede beklediğiniz dramı hissedemiyorsunuz. Biraz daha acıklı olabilirmiş sanki...

Filmde dikkatimi çeken, kızları bir yerden başka bir yere taşırken birçok valizle götürüyorlar ama film boyunca kızlar aynı kıyafeti giyiyor, özellikle küçük kızın giydiği elbiseyi bir noktadan sonra parçalamak isteyeceksiniz...

Bu kadar olumsuz eleştiriden sonra izlemek isteyen olursa iyi seyirler derim, benim puanım 3/10, o da Jin'in güzel hatrına :P