24 Eylül 2013 Salı

Eylül'de yapraklar dökülürmüş...


Dökülen sadece yapraklar olsaydı keşke, ruhumdan birşeyler eskilmeseydi keşke...

Bir cümlede iki keşke fazla değil mi?
Fazla...

Son dönemde çok fazla film izlememekle birlikte izlediklerim arasında;

  • Fanaa var, beğenmedim, hint aksiyonu Aamir Khan'a rağmen olmamış, sıktı...5.5/10 
  • Star Trek var ki bu filme bayağı fransızım, izledim ama daha önce yıldız savaşlarına ilgim olmadığından izlemiş olmak için izlediğim bir film olarak kaldı...6.0/10
  • Korku Seansı- the Conjuring var, azcık gerildiğim ama artık belkide yaş itibariyle korkmadığım türler arasında fena sayılmayacak bir film...6.0/10
  • Arınma Gecesi dersek, konu harika ama kurgu berbat, bu film serisi çekilebilecek bir konuya sahip ama o kadar saçma yerlere bağlanıyor, o kadar basit çekimler kullanılmışki insanın ben bile daha iyisini çekerdim demesine neden oluyor...5.0/10

Arada izlediğim filmler vardı ama o kadar uzun süredir yazmıyorum ki blogumu açarken şifremi bile yanlış girdim, onu bile unutmuşum...

Yaprak dökülmesi ve Eylül, benim için hüzündür, kışı sevmem, üşümeyi sevmem, havanın erken kararmasını sevmem, kış gelsede kardan adam yapsam kartopu savaşı yapsam diye heveslenenlerden değilim, hele ki sabah karanlıkta uyanmaktan nefret ederim ama bugün öyle bir karanlıkta uyandım, belkide bu saatte bunları yazmamın nedeni sabah karanlığa uyanmak zorunda olmamdır... Bu aralar işlerim çok yoğun, bunalmış durumdayım. Haftasonu küçük bir kazada kafamı yardım, günlerdir saçımı yıkayamıyorum, mutsuzum... 

Duygusal olarak delirmiş durumdayım, ya çok mutlu olmalıyım ya da çok mutsuz, ama karar veremiyorum...