30 Aralık 2010 Perşembe

Diyelimki...

Bir yılbaşı klasigidir büyük ikramiye bana çıkarsa ne yaparım hayali...Yaklaşık bir ay sürer ve hüsranla biter...Amortiye sevinip sonraki birkaç günde baş ağrısıyla kıvrandıktan sonra hayata kaldığımız yerden devam ederiz...

Diyelimki bu yılın talihlisi benim,ne yaparım acaba???

İlk icraat;piyangonun bana çıktığından emin olurum (daha önce rüyasını çok gördüm :D )parayı hesabımda gördükten sonra;

İş yerimden istifa ederim... (son olaydan sonra bu çok önemli bir hale geldi...)

Mükemmel hızlı ve güzel bir organizasyonla evlenirim...

Hemen balayı tatilen başlarım ve zaman sınırlaması yapmam,uzun bir süre ortalarda görünmem...

Sonra eve dönerim ve kendime güzel bir ev alırım;


Sonrasında hayatım oldukça şaşalı bir döneme girer.

Yeni moda ikoncanı olurum,paranın yarısını kıyafete yatırırım...

Sevgili eşim oyaansın diye mesleğimizle ilgili iş kurarım.Aradabir bende yüksek topuklarımla tıngır mıngır iş yeri ziyareti yaparım :P

(bu kısımı gerçekten istiyorum)
para çıkmasını en çok kendime vakit ayırabilmek için istiyorum...Evde saatlerce kafamı kaldırmadan puzzle yapmak,yağlı boya tablo yapmak,kitap okumak istiyorum...Daha çok nette dolaşmak,kendimi sitemi yapmak,daha çok blog yazmak istiyorum...Bütün dünyayı gezmek,gittiğim yerlerden alışveriş yapmak istiyorum...

Bir süre sonra b.kunu çıkarıp abuk sabuk olalarada girerim kesin,para çok beni bozmaz dersem yalan olur.Mesela;

Çok hayvan sevmem ama ev büyük ve bahçeli olunca severim sanırım :D Evdeki hayvanlarımı iyi beslerim,hepsi tombik olsun isterim...

Zenginliğimi insanların gözüne sokabilirim....

Bu kadar parayı nasıl yer bitiririm stresiyle sigaraya başlayabilirim...


İlerleyen dönemlerde çok eşlilik için düğmeye basarmıyım?ıııııı uuuuu bilmiyorum :D (bu yüzden çok büyük ikramiye değilde bir küçüğü çıksa daha hayırlı olur benim için,yani sadece kendimden değil kocamdanda şüphelenebilirim,o kadar para insanı yoldan çıkarır mı ,evet çıkarır,kimseye güven duyamaz bir hale gelmekde var işin ucunda)Neyse hayal bu işte,içine etmeden devam edelim...

Parayı sadece kendim değil tabi,ailemle tüketeceğim ama bu arada para çıksa cidden hayatını değiştirmek istediğim çok insan var...

Ama tabiki çıkmaz...Nerdeeee bizde o şans...

Bu arada hep derler ya talih kuşu bu sene sizin kafanıza konabilir...Onu geçinde bir çeğrek 8TL bu nasıl iş yaa,o kuş bu sene azımıza s.çtı kimsenin gıkı çıkmıyo.Bide şeytana uydum iki tane aldım...Bari amorti çıksada parayı kurtarsak...(buda çekiliş öncesi son karamsarlık ;) )

29 Aralık 2010 Çarşamba

Mayın Tarlasında Öfke Nöbeti-1


Başlığa "1" diye numara koydum çünkü bugün iş yerinde yaşadıklarımın ilk ve son olmayacağını hissediyorum.Yarınki yılbaşı toplantısında daire başkanının konuşmasının sonunda çikolata ve kolonya ikramı olacakmış.Bu etkinliğe bütün daire katılacakmış.Ve tahmin edin bu ikramı kim yapacak;Ben!!Elimde tepsiyle bekleyip çikolata ikram edecekmişim!Etek-ceket giyecekmişim!Yarım saat erkenden orda olacakmışımki bana öncesinde bilgi vereceklermiş!(tepsiyi nasıl tutacağımı gösercekler herhal!)Neyim ben?Kimim ben?Ben devletin bir kurumunda mühendisim,garson değil!

Sinirlerim boşaldı,dakikalarca tuvalette ağladım.Bunu ayarlayan adamla tartıştım,lafdan anlamazın tekiydi.Tartışmaya üstüne vazife olmayanlarda dahil oldu,durum iyice b.ka sardı.Bizde yaptık ne olur sende yapsan dediler,daha memur değilsin adayısın neye güvenip itiraz ediyosun diyenlerde oldu.Şimdiye kadar kimse neden dememiş,sorgulamamış,mühendis adama garsonluk yaptırılırmı diyememişler,ezikler!!

Neden onurum kırıldı anlatamadım insanlara.Mecbur yapacaksın dediler kesip attılar...Düğün için tarihi almamış olsak,paraya bu kadar kul köle olmasam....

Kendimi hiç bu kadar aşağılanmış hissetmedim.İki yıl özelde çalıştım bin misli beter işler yaptım ama gocunmadım,burası memuriyet diye güvendim,temiz iş dedim,herkes eşit,tavuğumu kışkışlayamaz kimse dedim...Ama öyle değilmiş....

Uzun zamandır böyle sinirlenmemiştim,sinirlenip de içime atmamıştım...Bana,ünvanıma saygı duymayan bu kuruma ben nasıl saygı duyup işlerine koştururum.Daha önceki yazılarımda kurumu bana kötüleyenler moralimi bozuyor diye şikayetleniyordum.Meğer adamların bi bildikleri varmış...Birde üstüne büsürü kişi daha bu neki demesinlermi!Daha beteri ne olabilir hayal bile edemiyorum...

Üstüne diğer şubede benim dedikodumu yapmışlar,kulağıma geldi.Tam sinrim geçti derken bide bu çıktı.Artık iş yapmaz biri olarak anılıyorum...Bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek...Öğle saatlerinde tası tarağı toplayıp gidesim vardı.Birilerinin gazına geldiğimde doğru ama sonra ailemle konuştum,onlar benim için en doğrusunu isteyecek olanlar.Kal biraz sabret gaza gelme dediler,öylede yapacağım.Mümkün olduğunca kimseye hiçbir konuda gerçek niyetimden bahsedip milletin ağzına malzeme olmayacağım...
Bu günlük bunaltı yeter...

24 Aralık 2010 Cuma

Bana Bir Haller Oluyor

Bu aralar bana cidden bir haller oluyor,hastamıyım evet hastayım,20 yaş dişimi çektirdim ama sızısından kurtulamadım,bütün b.ku bunlara atmak istemiyorum ama aklıma başka birşeyde gelmiyor...Bana bir haller oluyor...

Önce iş güç sahibi olduk diye sevindik ama net ortamından uzak kaldım,yazamıyorum.Gün içinde yazma şevki geliyor,sn.de aklımdan binlerce ahenkli yada birbirinden alakasız cümle geçiyor ama elimin altında net olmadığı içinakşama bir şey kalmıyor...Sonra dedim bu böyle olmaz küçük küçük kağıtlara yazayım eve gidincetemize çekerim,o da olmadı.Bugün yazdığım o küçük kağıtları kaybettim.Umarım iş yerinde düşürmemişimdir...

Geçen anahtarlığımı kaybettim,dün odamın yerini karıştırdım 1.kata doğru gittim (odam ikinci katta),arkamdan seslendiler nereye diye,sonra aynı gün akşamı dolmuşta ineceğim durağı kaçırdım.Bayağı yukarda inip geri yürüdüm...Bugün odamı geçip 3. kata çıktım,kimse çakmadan geri döndüm...

Yaparım ederim dediğim şeyleri unutuyorum,aklında bir şeymi var derseniz yok aslında,yani sürekli kafamı meşgul eden beni endişelendiren birşey yok.Dün garip bir şekilde mutsuzdum,bana bakan herkes neyin var dedi,bugünse acayip keyifliydim,çocuklar gibi kıpırkıpır bitirim bi tip..Eeee dünden farkı neydi bu günün???Hiç....

Acayip alışveriş yapasım  var,bu konuda kafayı yemek üzereyim.Haftalardır bir bahaneyle sürekli birşeyler alıyorum ve sanırım bu bende takıntı oldu.Haftasonu alışveriş demek oldu sanki..Sadece kıyafet değil düğünüm yaklaştığı için çeyiz niyetine büsürü tabak-çanak,çarşaf bornoz,küçük-büyük ev aletleri,yok su takımıydı yok bilmem neyiydi bayağı para harcadım,işe başlayınca kotları kenara attım bide klasik kıyafet derdine düştüm;anlayacağınız üstüste çok borca girdim ve bu durumda hala birşeyler alasım var.Bütün hafta aklımda bir kazak vardı,geçen hafta sonu almamıştım,bu haftasonu alıp bu işkenceden kurtulmayı düşünüyorum.Ama bu arada başka birşey görüp aklımın onda kalmasında da korkuyorum...

Bütün bunlara bakınca kendimi şöyle özetliyorum:istekliyim (neye?),kızgınım-kırgınım (kime?),mutluyum (nedeni belli :D ),agresifim,patlamaya hazır bomba gibiyim,herşeyi en ince detayına kadar düşünmekten yorgunum,biri bu yükü üstümden alsa süper olur modundayım,ama yok öyle bir babayiğit,kimsesizim,içim yalnız,bazı kişileri bazı lafları yutuyorum;plancıyım,iki yüzlüyüm=tehlikeliyim....

15 Aralık 2010 Çarşamba

Geminin Limana Vedası

Hayatımda pek çok konuda kendimi garantiye almadan attığım bir adım yoktur.İnsanın ayakları yere sağlam basmalı diye düşünürüm ve macera olsun diye alınan risklerden hoşlanmam...

İnsanın herşeyden sığındığı bir limanının olması konusuna takıntılıyım.. Güvenli, huzurlu, sıcak... Ama son bir kaç yılımı açık denizde geçirdiğimi hayal ediyordum,hayal etmesinin ötesinde orda yaşadığımı düşünürdüm.Gemime güveniyordum,hiçbir dalga,hiçbir fırtına beni sarsamaz sanıyordum.Tıpkı Titanik gibi...Ne kadar kibirliymişim...Gerçekleri görmek için birkaç hayal kırıklığı yetti...

Açık deniz hayalinde ama limanda demirli,paslanmak üzere olan bir gemiymişim...Sırtını limana dayamış,asalak gibi yaşamaya çalışan...Limandan ayrılmayı göze alamayan...Kuytusunda zamanla limana daha çok bağlanan...

Bundan ne limanın haberi var ne de geminin...Fark ettiğim acı gerçek buydu...Bu uzun süreli (artık rahatsız edici)misafirlik bitmeliydi...İpleri çözüldü geminin çoktan...Zaman yola çıkma zamanı şimdi...
Beklentilerin hayal kırıklığı olduğunu bir kez daha içim kanayarak anlıyorum.Ama bu kez mutsuz değilim,bu hüzünlü platonik yazıya karşı hissizim...Bugün herzamankinden fazla kaderciyim.Başıma ne gelirse eyvallah modundayım...

Kimseye hak ettiğinden fazla değer vermeyin diyenler kimdi?Hangi ağdalı sözlerle bize bunu tavsiye ederlerdi.Hiçbirini hatırlamıyorum,içimdeki ince sızıyı dindirmeyecekleri kesin...

Yaşadıklarından pişman olmamak ne güzel...İçini sızlatmasına,gözlerini yaşlarla doldurmasına rağmen;ne güzel...

Ama...

Ama yok bu sefer...Gittim sanıp kalmak yok...Bir ümit daha yok...Önünde açık deniz var,korkmak da yok..İlk fırtınada geri dönmek de yok...

Tutkuyla çıktığım bu yolda artık ya batmak var ya da çıkmak...Aşk var,sevda var;güneşli günler,lodoslu baharlar var...Ama dönmek yok...Liman kapattı kapılarını,gemiye bir huzurlu gece daha yok burda...

Gidiyorum artık bu limandan...Beyaz giydim üstüme...Kapılarımı kapattım,demirimi aldım,iplerimi koparttım...Rengarenk çiçekler taktım saçıma...Fırtınanın göbeğine,"evet.." demeye gidiyorum...


Onca zaman gittim deyip gidemediğim liman,benir terk ediyorsun,seni terk ediyorum...Git benden gidebildiğin kadar,gideceğim senden gidebildiğim kadar...Yanıma sevgiyle hatırladığım güzel yüzünü alıyorum,sana sıcacık sevgimi bırakıyorum...

Haydi herkes yoluna...

11 Aralık 2010 Cumartesi

Elde Var Hüzün

Gözlerim yorgun bugün,görmeye çalışmaktan....
Sözlerimde boğazımda düğümlü kaldı....
Bir kaç resim var geriye kalan...Anlayana...







8 Aralık 2010 Çarşamba

Kaderin Bana Absürt Şakası

Benim zamanımda liseler 3 yıldı.Anadolu lisesine gidiyorsanız bir de hazırlık sınıfı vardı.Şimdilerde eğitim sistemi bayağı değişmiş ama nedense bu konuda dünyada 35 ülkeden 33.ncü seçilmişiz.Demek ki yanlış şeyler değişmiş ve biz bir arpa boyu yol almamışız.Neyse konumuz bu değil.

Ben anadolu lisesi mezunuyum.Lise 2ye gelene kadar üniversitede seçeceğim bölümle ilgili aklımda bir fikir yoktu.Dersaneyede o yıl gitmeye başlamıştım.O dönemde kendimi hayatta her şeye geç kalmış gibi hissediyordum.Bunda ailemin ikidebir ne olmak istiyorsun sorularının payı büyüktür.Şimdi düşünüyorum yaa daha çocukmuşum be ne sıkıştırdınız o kadar,ne diye beni buhranlara soktunuz!

Neticede her gaza gelmişTürk evladı gibi tıp seçmeye karar verdim,hemde Gata tıp...Hedef çok büyüktü.Sıradan insanların sıradan çalışmalarla kazanamayacağı, ekstra Allah vergisi zeka isteyen, kazanmak için çok çalışılması gereken bir bölümdü... Bende ne o kadar zeka ne de çalışma isteği vardı... Her şeyi kafama takan (ki hala öyleyim) sürekli o bunalım senin bu bunalım benim gezen biriydim...Bazen dakikalarca aynı soruya bakar,hiç kalem kıpırtdatmaz başka şeyler düşünürdüm...
Dışardan bana bakan biri "maşallah hiç odasından çıkmıyor,sürekli ders çalışıyor,kesin istediği yeri kazanır,ah bide bizimki böyle çalışsa..." derlerdi. Önemli olan saatlerini harcamak değildi,o saatleri verimli kullanmaktı.Kimse benim,odama kapandığım zamanlarda o kıymetli saatleri boşa harcıyor olabileceğim ihtimalini düşünmedi.Ama öyleydi....Dünya batsa umrumda değil modu sürekli teğet geçiyordum.Hiç o kadar vurdumduymaz olmadım,sapıtmadım,kötü alışkanlıklarım olmadı,ama olabilirdi....Kimse kapıyı açıp içeriyi kontrol etmedi...

Saatlerimi boşa harcayacak lüksüm yoktu.Buyüzden çalışmadığım zamanlarda odadan çıkmayarak kendimi cezalandırıp,vicdanımı rahatlatıyordum...Yaaa püfff orası olmazda sıradan bir üniversitede tıp olur,her yol paris nasılsa diyordum...(ne kadarda burnum büyükmüş,iyi kötü bi yerde tıp tuttururdum diyordum..)Sonra beni tuttular :D 

Hiç bir tıp tutmadı.....

Sıradan bir üniversitede iyi bölüm okumakla kendimi teselli ederim hep...Mühendislik seçmemin hikayesi budur...Tekrar sınava hazırlanmayı hiç düşünmedim çünkü kendimde o gücü hiç bulamadım...Yarış atı gibi bi kere koştuk,aynı maratonu iki kere yapmamnın alemi yok,bi kere denedik,boyumuzun ölçüsünü aldık,yeter diye düşündüm,ayrıca kendimi yerden yerlere de vurmayım,riske atılacak bir puan değildi benimki ;)

Sonrasında 4 yılda okulu bitirdim,işsizler kervanına katıldım ve başka bir maratonun içinde buldum kendimi...Daha önce bahsetmiştim biliyorsunuz iki hafta öncesinde 3.5 yıllık maraton (nerdeyse bir lisans eğitim süresi!) bitti ve artık memurum...Bu yazıyı yazma nedenime anca gelebilmiş bulunuyorum;bunca zaman boyunca tıp hep aklımda,kalbimde bir yerlerdeydi..Ben ne zaman bir yerde hastane,eczane,doktor hatta ilaç kutusu görsem aklıma hep gerçekleşmeyen bu hayalim gelir..Hep şöyle derim kendime "sadece hasta olduğum bu mekanda ömrüm geçiyor olabilirdi...Netde mühendislikle ilgili makaleleri değil,gelişen tedavi yöntemlerini inceliyor olabilirdim....vs"İnsanların gerçekleşmeyen hayalleriyle ilgili düşüncelerini hep canlı tuttuklarını düşünüyorum...Bununla yüzleşmem için kaderin bana oyun oynaması lazımmış....İki haftadır 9-18 mesaide buhranlardayım...Kimseylede bunu paylaşamadım,nasıl paylaşıyım,k.çlarıyla gülerler eminim....

Resim özetliyor aslında ama ben yinede anlatayım...Masama oturup arkama yaslandığımda karşımda pencere var,dışarı doğru bakınca büyük çam ağacıyla ... TIP'ı görüyorum.Kırmızı neonlu tabelasıyla sanki "ben burdayım,snen ordasın,az daha çalışsaydın burda çalışıyor olabilirdin,şimdi ceza olarak önümüzdeki 30 yıl boyunca bana ordan bak!" diye bağırıyor...Aaaah ah gönül neler ister,kader ona bakıp güler....Bu da kaderin bana başka bir oyunu(şakası)...Ha ha ha çok komik!....

7 Aralık 2010 Salı

Mim-i haYaL-2

Sevgili LieLLa beni mimlemiş,konusu burçlar,her ne kadar burçlarla alakam olmasada burcumun falını gazetelerden takip ederim,özelliklerini bilirim....

Gelelim benim burca:"Koç"(21 Mart-19 Nisan)

Hayata ve dünyaya öylesine kuvvetle bağlıdır ki, bu bağın bir parçası da siz olduğunuz için şanslısınız.
Bir Koç Kızına aşık olduysanız, sizin için yapılacak pek bir şey kalmamış demektir. Tabii şayet Koç kızı da size aşıksa… Bu sözleri sakın yanlış anlamayın. Bir Koç kızı aşık oldu diye gözünün sizden başka hiçbir şeyi görmeyeceğini, yakanıza yapışıp hayatı size zehir edeceğini zannetmeyin.
Hoş gerçi “hayatı zehir etme” konusunda Koç kızları kadar Zodyak’ta başka bir burcun kızına rastlayamazsınız, fakat bir Koç Kızı tapınma biçiminde tüm varlığıyla sadece ve sadece kendisini sevdiği erkeğe adamayacaktır.
Çünkü, Koç Kızları hayata ve dünyaya öylesine kuvvetle bağlıdır ki, bu dağın bir parçası da siz olduğunuz için kendinizi şanslı sayabilirsiniz.

Tabii bir Koç Kızını tanıdıkça bunun şans mı, yoksa şanssızlık mı olduğuna karar vermekte zorlanabilirsiniz. Ama olsun. Şayet güçlü bir erkekseniz, Koç kızı tam size göre demektir. Fakat zayıfsanız, işte o zaman işiniz çok zor.
Zaten zayıf biriyseniz (Koç Kızını saptedebilmek öyle her babayiğidin harcı değildir) hiç şansınız yok demektir. Bırakın Koç Kızının size aşık olmasını, sizin aşık olmanıza bile izin vermeyecektir.
Ama güçlüyseniz o hemen anlayacaktır. Gücünüzün işareti olarak onun çekiciliğine ne derecede dayanabildiğinize bakacaktır. Siz şayet bu arada biraz ağırdan almayı başarabilirseniz, kazandınız demektir.

İhtiras ve savaşı sembolize eden Mars’ın yönettiği Koç Kızları üzerinde baskı kurmak ve bir yerlere hapsetmek mümkün değildir. Son derece hareketli hiçbir yerde uzun süre duramayan bir yapıya sahiptirler. Hızlı, telaşlı ve sabırsız tutumlarıyla hemen farkedilirler.

Daha minik bir kızken dahi düz duvara tırmanan ve erkek çocuklarını hayatlarından bezdiren Koç Kızları, yetişkin olduktan sonra da ele avuca sığmaz tavırlarıyla “kontrol edilemezler” imajını verirler.
Gerçekten de Koç Kızları’nın enerjisine yetişmek sanıldığı kadar kolay değildir. Hele size sunduğu aşkını hazmedebilmek ve kaldırabilmek için gerçekten yürek ister. Öylesine yoğun, öylesine yakıcı bir aşkla severler ki, bu aşklarını ifade edemeyecek olurlarsa, hasta olurlar.
Son derece yüksek potansiyelli bir enerjiye sahip olan bu kızlar, duygularını da son derece enerjik bir biçimde ifade ederler. Hem de hemen her konuda…
Öfkeleri, sevinçleri, aşkları çok yoğundur. Kazdıkları zaman karşılarında durabilmek pek kolay değildir. Volkanik dağların alev püskürmesi gibi, öfkelerini püskürtürler. Hem de o anda hiçbir şey düşünmeden.
Yakıp yıkacaklarını akıllarına bile getirmeden. Ve sonra sakinleşirler. Öfkeleri durulur. Ve az önceki öfke kusan kişiden eser bile kalmaz. Tamamen unutmuşcasına bambaşka konulara yönelir. Üstelik arkasına dönüp baktıkları da pek görülmemiştir.
Ayrıca, baksa bile bıraktığı yıkıntılardan çok fazla etkileneceğini de beklemeyin. Üstelik bunların sebebinin kendisi olduğunu bile düşünmeyecektir. Düşünse bile üzerinde durmayacaktır.

O, daima haklıdır. İyi ki, öyle yapmıştır. Zaten başka türlü olabilmesi mümkün değildir. Çünkü, riyakar değildir. İçinden nasıl geliyorsa, öyle davranır. O sırada ne hissediyorsa, ortaya koyar. Gizli kapaklı oyunlardan ve imalardan anlamaz ve hoşlanmaz.

Ama o kıskanabilir. Sizin üzerinizde baskı kurabilir ve sizin neler yaptığınızı saati saatine öğrenmek isteyebilir.
Şayet bir Koç Kızı tarafından seviliyorsanız, onun sizi aldattığını aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Bir Koç Kızı sevmediği halde seviyormuş gibi görünmez. Çünkü kendisi her şeyin üstündedir ve her ne yapıyorsa, istediği için, kendisi için yapıyordur.

Bu kadar övgü yeter,gelelim burcumuzun ünlü isimlerine;
Marlon Brando, Okan Bayülgen, Gary Oldman, Kadir İnanır, Armağan Çağlar, Şebnem Ferah, Sakıp Sabancı, Demet Şener, Banu Alkan, Sadri Alışık, Ayhan Işık, Kartal Tibet, Eric Clapton, Leonardo Da Vinci, Raphael, Charlie Chaplin, Al Gore, Aretha Franklin, Camille Paglia, Celine Dion, Diana Ross, Elton John, Warren Beatty, Francis Ford Coppola, Harry Houdini, Johann Sebastian Bach, Kerim Abdül-Cabbar, Leonard Nimoy, Tennessee Williams, Vincent Van Gogh, Fatih Sultan Mehmet, Duygu Asena, Mahsun Kırmızıgül veeee kumam Kristen Stewart...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Aşk Acısı Üzerine "yara bandı erkekler"

 [P. Neruda] 
 
Aşk acısı çeken biri değilim,ama bu gece bunun üzerine söyleyecek cümlelerim var;ki olaya tamamen fransız da değilim,bir zamanlar fazlasıyla çekmişliğim vardır.Konumuzla alakası yok,kimseye yara bandı olmuşluğum ya da kimseden böyle bir medet ummuşluğumda yok,sadece gerçekten aşk acısı çektim,atlattım ve şimdi yoluma devam ediyorum...Hepsi bu....

Vaaay güzel filmdi,buram buram romantizm  kokuyordu,aşk vardı,süperdi dediğim romantik filmlerin ortak yönü;bir kız iki erkek olması.Bu filmlerde bir tarafta tehlikeli,elde etmesi zor,annelerin pek de tasvip etmediği,mantığa aykırı,ama bir yandanda olabildiğince çekici,kendine aşık etmesini bilen,kendine bağlayan,ama seni suya götürüp susuz getirecek cinsten çapkın mı çapkın,zor biri...Azına s.çsada sevmekten vazgeçmeyeceğin bu adamın rakibi uysallığı,sadakati,annenin onaylayacak olması,sen onu yara bandı gibi görecek olmana rağmen seni sevmekten ve beklemeyecekten vazgeçmeyecek olan asil ruhuyla diğer taraftaki  çocuk....Bu filmi çok izledik,filmdeki durumu biliyorsunuz..Defalarca yara alan kız her seferinde yaralarını saracak olan erkeğin kollarına atar kendini,her seferinde bu defa bende ona aşık olucam ve sonsuza kadar mutlu yaşayacağız triplerine girer,ama iyileşir iyileşmez tabanları yağlar...

Yara bandı erkek sayısı günümüzde çok az,yani kim bu kadar çok severki!Ya da kim bu kadar fedakar olabilirki,bu sadece filmlerde gördüğümüz bir şey mi?Başına gelen varsa yazsın lütfen,çünkü çok merak içindeyim,hiçbir erkeği 1 numaralı yara bandı erkeğim jacob gibi hayal edemiyorum...

Ama biliyorum insan başı sıkıştığında bir liman arıyor,düşmemek için kaskatı kesilmiş bedenini,güvenle üstüne yıkacak sıcacık kollar arıyor...Bir liman olmalı,dingin huzurlu,güven verici...Yer yarılsada içine düşsem,yok olsam dediği anlarda yanına gitmek istediği biri olmalı...Bir liman olmalı....

İnsan bütün organlarıyla acı çektiğinde neler olduğunu biliyorum, bedenine ihanet etmek nasıl bir şey biliyorum... Birini aklından çıkaramamak,  her gözünü kapattığında hayaliyle boğuşmak nasıl acı veriyor biliyorum...  Her şeyden vazgeçiyor insan,kısacık ömründen bile...Yemeden içmeden kesiliyor,arkadaşlarını kaybediyor,sosyal çevresi bitiyor,hergün biraz daha yalnızlaşıyor... 
Şansı varsa bir oksijen tüpü buluyor ve ona sarılıyor....Bazıları bu noktada çok acımasız olabiliyor,oksijeni sonuna kadar kullanıp kendini yeniliyor,gücüne güç katıp kendini tekrar kanattırmaya Bay Yanlışa dönüyor,yara bandı çöpte tabi....Bazıları ise ki ben onlara akıllı kızlar diyorum,yara bandıyla bir ömür geçirmeye devam ediyorlar...

Kıran,parçalayan,azına s.çan sonra özür dileyen erkekler en tehlikeli olnaları,her zaman bir şekilde kendilerini affettirirler...Zayıf olmamak lazım,bu devirde akıllı olmak lazım ;) Kapılarınızı açtığınız adam,size aşık olsun,sıcacık kalbinde bitmez bir aşkla sevsin sizi,dürüst olsun,cesurolsun,herşeyden sığındığınız limanınız olsun...Aslında herşey doğru zamanlamaya bağlı;ki bu da başka bir blog yazısı olsun.....

5 Aralık 2010 Pazar

Av Mevsimi

''Cinayet, Yerin Bütün Toprağıyla Örtülse Yine Kendini Belli Eder.''

William Shakespeare

Sinemadan yeni geldim,sıcağı sıcağına yorumlarımı yazmak istiyorum,sabırsızlanıyorum çünkü filmi çok beğendim...

Türk filmlerine karşı önyargılıyımdır,kolay kolay beğenmem..Sinemada eşşek yüküyle para verip izleyeceksem buna değmeli,ya aksiyon olmalı ya da gerilim...Romantik yada komedi tarzı filmleri evde izlesekde olur ama dediğim tarzdaki filmler sinemada izlenmeli...
Av mevsiminin sinemadaki tanıtımına çok erken başlandı,trailerını ilk gördüğümde heycanlanmıştım,sonra amaaaan sinemaya gitmeye değmez klasik türk filmi işte deyip filmin vizyon tarihini takip etmeyi bıraktım.Bugün planlamadan aniden sinemaya gitmeye karar verdik ve bi anda kendimizi filmde bulduk.Beklentim çok düşüktü...Belki bu yüzden bilinmez film beni bayağı etkiledi..

Cem Yılmaza bayıldım,serseri laz polisi mükemmel oynamış.Tipi karaktere uymuş,laz şivesi çok güzeldi,deli lakabının hakkını vermiş,kısaca Cem Yılmazı izlemek çok keyifliydi..Diğer oyuncular zaten iyiler onlar hakkında birşey söylemeye gerek bile yok...Film 2.5saat civarı,ama sıkmıyo,polisiye sevenlere tavsiye ederim.Benim gibi paranoyak değilseniz filmde neden,nasıl,katil kim gibi sorularla sonuna kadar boğurşursunuz.Ben övünmek gibi olmasın başlarda olayı çözdüm ;) 

Bir yerde Cem Ylmz lazca bi şarkı söylüyo onada bayıldım...Görüntü kötü ama eklenmiş şimdiden
Resmi sitelerinide beğendim;
Bu ne yaaa amma çok bayıldım ayıldım bu gece,kendimden sıkıldım resmen,neyse sustum,valla film güzel,izleyin işte....

4 Aralık 2010 Cumartesi

Yaşlanmak İstemiyorum!

İnsanlar yaşlandıkça mı huysuzlaşırlar,yoksa huysuz mu doğarlar?Huysuz doğanlar yaşlandıkça dahada mı huysuzlaşır?

Dün akşam hastahaneye bir akrabamızı ziyarete gittik.Dede en az 75 yaşında,belki daha fazla emin değilim...Dede alzheimer hastası ama bi gün önce nasıl başardıysa yataktan düşüp kalçasını kırmış,dün sabah ameliyat oldu ve biz akşamına ziyarete gittik.Durumu korkunçtu.Aslnında ona bakmaya çalışan iki kızının ve bir oğlunun durumuda onun kadar korkunçtu.Dedenin alzheimernı hastahane ortamı ve anestezi tetiklemiş,aşırı tehlikeli bir hale sokmuş.Ne laftan anlıyordu nede sözden..Çocuklarına küfrediyor,ısırmaya çalışıyor,ayağa kalkmaya çalışıyor,sağlam ayağıyla tekmeler savuruyor,herkesin elini kolunu çizmiş tırnaklarıyla,oğluna tükürmüş...vs.Kızları iki gözü iki çeşme ağlıyordu.Doktorların yapmasın dediği herşeyi yapmaya çalışıyordu....

Daha önce karısı bana vurdu dediğinde inanmamıştık.Normalde pısırık denecek kadar sessiz bir adamdır,ninede baya cadalozdur,hani tersini deseler inanırdık,ama dedenin nineye vurmuş olabileceğine hiç inanmamıştık.Dün gece herşeyi yapabilecek durumda olduğunu gördüğümüzde annemle şok geçirdik...Dünya tatlısı o dede gitmiş yerine içine şeytan kaçmış gibi bakan nefretle her lafı söyleyen aksi,huysuz biri gelmişti...Korktum..

Yaşlanmanın en kötü sonuçlarından biri bu olsa gerek;alzheimer...Ne beter bir hastalıkmış...
Sonra başka sevdiğim bir amcamızında alzheimer olduğunu öğrendim...Herkes biliyormuş da bir ben bilmiyormuşum...Ne kötü...Bir gün için iki alzheimer haberi beni çok üzdü..Yaşlanmaktan,birine muhtaç olmaktan hep korktum,anneannem hep şöyle derdi; "ele ayağa düşmeden,oğluma kızıma of dedirtmeden canımı al yarabbim..."Yüzü çok nurluydu anneannemin,Allahımda gönlüne göre verdi,80 yaşını doldurdu ve birden gidiverdi,daha önce ne bir ameliyat yaşadı nede herhangi bir nedenden hastahaneye gitti...Ne kadar şanslı olduğunu dün çok iyi anladım...

Biraz karamsar bir yazı oldu haftasonu bu saatte,affola...

2 Aralık 2010 Perşembe

Bir Garip Hayat "mutluluk" Vol-2

Biliyorsunuz yaklaşık bir hafta önce memuriyete başladım.Son bir deparla yarışta birinci oldum.Aşırı sivil,düzensiz,plansız hayattan birden tam tersi bir ortama girdim.Nasıl konuşacağımı,nasıl oturup kalkacağımı bilemedim.Yaaa yooo gibi cümle ön eklerimi kaldırmak zorunda kaldım ki onları söylemeden cümleye başlamak benim için çok zor oldu ve koca bir haftayı nerdeyse hiç konuşmadan geçirdim..Sadece bana sorulduğunda cevap verdim.Mesai arkadaşlarım orta yaşlı sevimli insanlar,birbirlerine isimleriyle hitap ediyorlar ama ben xxx Bey,yyy Hanım diyorum...Bu da beni acayip kasıyor...

Sabah 9 akşam 5 e alışmak daha da bir zor oldu,çıkacağın saati beklemek insanı deli ediyor.Üstelik yaptığınız bir şey yoksa boş boş oturuyorsanız ve milletin anlamadığınız lak laklarını dinlemek zorundaysanız durum daha da birfeci oluyor.Bazen susuuuun diye bağırmak istiyorum ama ne mümkün,milletin işi gücü yok,kanki modunda sabahtan akşama kadar boş konuşabilme kapasiterini yarıştırıyorlar...Bide her fırsatta müdüre bok atıp yok şöyle demiş vay efendim nasıl dermiş,yok böyle demiş,bak bak nası dermiş falan filan...Allahım sonunda bende mi böyle bıtbıtcı,işinden memnun olmayan,başka kuruma geçmek isteyen ama g.tü yemeyen biri olucam?!

Başladığım günden beri başımın etini yiyorlar.Neden bu kuruma gelmişim,daha iyisine gitseymişim ya,kpss 2010 p3'üm 90,vay efendim o puanı neden kullanmayı beklememişim...Yaa diyorum dışarda büsürü işsiz var,memuriyet hayali kuran var,ben ne kadar mutlu başladım bilemezsiniz,3.5 yıl bekledim ben bu anı,yok anlamıyorlar,iki dakka susup sonra kasedi başa alıyorlar,benim yerimde olsalarmış başka yerleri denerlermiş vik vik vik....Sanki diğer kurumdakiler iki katı maaş alıyorlar,müdürleri bal gibi adam işleride atomu parçalamak....Her yer aynı yaa,memursan memursun,kimin işi kiminkinden farklı ki!

50 küsür yaşlarında bir adam var,çok tecrübeli çok saygılı,çok disiplinli,çok şeker,çok çalışkan...(maşallah ona 41 kere)..Sabah en erken o gelir,akşam en geç o çıkar,öğlen yemeklerini bile masasında yer,çalışmaya hiç ara vermez...

Başladığım gün benimle çok ilgilendi,bana okumam için döküman verdi,herkes boşver okuma dedi ama okumasam ne yapacağımı söylemediler...Ben bu resimdekine benzeyen www.Beyi çok sevdim...

Bir haftayı aşkın süre boş boş oturduktan sonra ilk görevimi dün verdiler...Tam tamına 11 sayfa çıktı almak!!!Ne büyük bişey bu bilemezsiniz,sanki Amerikayı keşfettim :P

Ama bugün acısı çıkmaya başladı,tüm gün eski evrakların arasında dolandım durdum..Ama diğerleri gibi hiç şikayet etmiyorum...(daha yeniyim ondanmış :P )

Hayat bir garip,sanki yıllardır burdayım,insanların siması çok tanıdık,ortam bildik...İşsiz olduğum zamanı,bir işim olduğunda...diye başlayan cümlelerimi unuttum..Ortama hemen adapte oldum ve önüme bakıyorum.Hayallerim değişti...Gerçi hiç bir zaman hayalperestlik derecesinde hayallerim olmadı (yalan!) ama değişti işte.Daha gerçekçi...daha büyük insan hayalleri bunlar....

Son bir kaç ay ve sonrasında inş. evli mutlu olucam ;)