29 Kasım 2012 Perşembe

Deadfall-2012

Film 2012 ABD yapımı, türü dram-gerilim-suç... Aksiyon dalında birçok benzerinden çok daha başarılı...

Konu sade ama birçok yan konu var ki bunlar sizi filme bağlıyor; bir yandan kumarhane soygunu yapan ve Kanada sınırını geçmeye çalışan iki kardeş, kardeşler baba maduru, diğer yanda hapishaneden yeni çıkmış ve çıktığı gün başını belaya sokan boksör, babasıyla arası limoni, başka bir köşede ise eşi ölmüş, kalbi yaralı şerif ve şerifin gözüne giremeyen polis şerif kızı... 

Hepsinin hayatı Kanada sınırında kesişir, şükran yemeği masasında aflar dilenir, yılların kini kusulur, sonrasında herkes tarafını seçer, kimi aşkının peşinden kimiyse ailesinin pelinden koşar, bazıları mesleklerini iyi yapmanın ödülünü alırken, bazıları da ömrü boyunca pişman olacağı hatalar yapar...

Bazen kötü adam iyi adam olur, küçük bir kızın gözünde melek olur, sonra özüne döner, ama yaptığı iyilikler unutulmaz...

Sonunda birçoğu için mutlu son vaktidir, bazılarının ise alacağı nefes en yakını tarafından bitirilmiştir...

Film buz gibi bir havada çekilmiş, heryer bembeyaz kar, izlerken içiniz ürperiyor... Sıcacık bir bardak sahleple izlenmesi tavsiye olunur...

Imdb:6.7, sinemalar:6.9, filmmania:6.5
Sıkmayan bir aksiyon, iyi seyirler...

26 Kasım 2012 Pazartesi

Kanunsuzlar , Lawless ( Wettest County)

Bu aralar izlenesi aksiyon filmlerinde patlama var dostlar, peşpeşe izlediğim filmlerin sarhoşluğunda yazıyorum bu postu; son gözdem "Kanunsuzlar"... Yaşanmış bir hikaye...
Ekip o kadar sağlam ki, bir sitede film hakkında yorumlara  bakarken birinin "bu ekip halay çekse izlenir!" diye yorumunu okuduğumda evet duygularımın özeti bu dedim;

Shia ve Tom çok özel, çok önemli aktörler... Tom'un daha önce The Warrior filmini izlemiştim ve o filmdeki performansına hayran kalmıştım, bu filmde ise çok çok daha başarılı...
Konusu ve filmle ilgili özel detaylar;

"Kaçakçılıkla nam salmış kötü şöhretli Bondurant kardeşlerin gerçek hikayesinin anlatıldığı film, Büyük Depresyon döneminde Virginia eyaletinde yasa dışı yollarla zengin olan bir gangster çetesini odağına alıyor. Bondurant ailesine mensup 3 kardeşin birbirine olan sadakati, kaçakçılıkla kazandıkları servetten kendilerine pay isteyen devlet görevlileri karşısında da sınanıyor. Yönetmenliğini en son The Road filmine imza atan John Hillcoat’un üstlendiği film Tom Hardy, Guy Pearce, Gary Oldman, Shia LaBeouf, Jessica Chastain ve Mia Wasikowska gibi yıldızlardan oluşan bir kadroya sahip. Yapım 2012 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışmıştı. Avrupa’nın çeşitli festivallerini gezen filmin yurtdışı eleştirmen notu da bir hayli yüksek."

1900lü yılların başında geçen hikaye sanki o dönemde filme alınmış gibi, filmde o dönemle ilgili her türlü detay düşünülmüş, arabalar, evler, kıyafetler, şişe kolanın şekli bile, sırıtan tek bir detay yok... Aksiyon filmi ama karakterler çok güçlü, oyunculuklar süper...

Bir solukta izledim...

Puanları; imdb 7.4, sinemalar 7.6, filmmania 8.5 ;)

25 Kasım 2012 Pazar

Baskın "The Raid: Redemption"


Aksiyon sevenler hemen pür dikkat kesilin ve bu postu okuyun; süper bir film tavsiye edeceğim size; kesinlikle kaçırmaması gereken, 2011 ABD/Endonezya yapımı , afişin hakkını veren bir film... Endonezyadan böyle bir film çıkacağını kırk yıl düşünsem inanmazdım, Holivud izlesede aksiyon öğrense biraz, o kadar başarılılar...

Konusu son dönemde çıkan "Yargıç" filmiyle aynı, belki daha önce bu konuda başka filmlerde yapılmıştır ama aksiyon sahneleri bu kadar etkileyici başka film izledin mi hatırlamıyorum... Dediğim gibi konu çok basit ama insan izlemeye doyamıyor, dövüş teknikleri klasik uzak doğu filmlerinde gördüğümüz teknikler gibi dursa da araya öyle sahneler eklemişler ki koltuğumda otururken irkildim...

Filme, başroldeki polisin namaz kılarak başlamaları çok değişik bir tat katmış, devamında kondisyon çalışmaları ve eşiyle vedalaşıp evden çıkması geliyor, bu dakikadan itibaren film tek bir bina içinde bir grup polisin bir sürü manyakla ölüm kalım mücadelesi şeklinde geçiyor... Aksiyon filmlerinde genelde başroldeki, en iyi dövüşçüdür, iki tekme bir yumrukla kötü adamları döver geçer şeklindedir ama bu filmde kötü adamlarda çok iyi dövüşçüler ve kavga sahneleri çok daha keyifli, çok daha gerçekçi....

Puanları; imdb 7.7, sinemalar:7.2 bence en az 8.0...
filmle ilgili resim yüklemek anlamsız, siz fragmanına bir göz atın derim ;) işte burda

23 Kasım 2012 Cuma

Dağ


Ön yargıyla gittiğim ama hem çok eğlendiğim hemde çok hüzünlendiğim bir film, acaba nefes tarzı bir film mi diye düşünebilirsiniz, alakası yok, askerliğe bakış açıları çok farklı, nefes hiçbir zaman bana gerçekçi gelmedi, askerleri yeren bir filmdi ama bu çok farklı, ayrıca bir çok Türk filmine göre yapım çok iyi... özellikle sondaki jenerik çok çok çarpıcı...

Oyuncular; 
Bu dörtlünün performansı iyiydi ama en çok yüzbaşıya bayıldım ben...

Konusu; biri kısa diğeri uzun dönem iki askerin dağda hayatta kalma mücadelesini anlatıyor, arada sırada askerlerin sivildeki hayatlarını gösteriyor, ki bu onların ruh hallerini, neyin onları dağa sürüklediğini daha iyi anlamamızı sağlıyor...

Filmle ilgili olumsuz eleştiri yapanlar var, ben çok fazla birşey söyleyemiycem, çünkü izlemeye giderken hiçbir beklentim yoktu, sadece eşime eşlik ettim, ama Oğuz'un askerlik yaparken telefonda sevgilisine fantezilerinden bahsettiği sahnede, Bekir'in böcek macerasında, yüzbaşının fıkrasında gülmekten yarıldım...

Yönetmen&senaryo: Alper Çağlar, tebrikler...

sinemalar:6.5
filmmania:7.0

19 Kasım 2012 Pazartesi

bugünün faaliyetleri...

Sıradan bir pazartesi işte, klasik bunalımlar, bir türlü uyanamamalar vs... Öğleye doğru birkaç arkadaşımla yemeğe çıktım, nefis mi nefis bir muhlama yedim ki hikayede geçen nesneleri resimleştirelim, işte muhlama;
Sonra yüncüye gitti, pastel tonlarda dört yumak aldım, 1.8x1.0m ebatlarında polar kumaş kestirdim, tığla parça parça desenli bişiler örüp poların üstüne geçirip şal elde etmeyi planlıyorum, işte böyle birşey;
ki ne kadar bunda başarılı olabilirim bilmiyorum, ufak biraz yardımla olacak sanırım... Neyse işe geri döndüm, yolda rastladığım bütün arkadaşlarım aynı geyiği yaptılar "kızıııııım bu yaşlılık belirtisi!!!" hadi be!!

Akşama doğru bir diğer klasiğimiz olan, "akşama ne pişirsem?"... Ben pırasa&çorba üstünde bayağı kafa yordum, hatta gaza geldim bir diğer günün yemeği olan etli pazı sarmasını da yapabilirim... Başka biri ıspanakda ısrar ederken diğeri makarnada fena olmaz triplerinde.... İşin aslı bu muhabbetle kendimizi 2 saat oyalama kapasitesine sahibiz ve yapdık da... Aslında hepimiz işi gücü bırakıp bir an önce eve gidip yumaklarımızla haşir neşir olmak istiyorduk...

Ta kii...

Eşim arayana kadar... Anahtarını evde unutmuş, işi erken bitmiş, iş çıkışı gelip seni alayım dedi, eveeeettt diye  atladım tabiki... Hatta eve giderken bi kokoreçmi yapsak teklifine,  kokoreç aşkıyla yanmayan biri olmama rağmen olur dedim (yuppi yemek yapmaktan kurtuldum, çünkü ikinci porsiyonu yemekle yememek arasında düşünen eşime yemesi için ısrar ettim, hihihi kötüyüm biliyorum...)




Sonrasında nihayet eve gidiyoruz ve el işime başlayabilirim diye düşünürken eşim "bi sinema mı yapsak ne!?" Bu teklife hayır dediğim daha görülmedi, hemen cep telefonuna girip en yakın sinemanın seanslarına baktım. Eşim "Dağ"filmini izlemek istedi ben "yoooo" dedim, ben "Şafak Vaktini" izlemek istedim, eşim "yooo" dedi, eşim "dağ" ben "sessiz tepe" eşim "dağ", ben şafak vakti eşim dağ derken son dönemcide kaçırıp eve doğru giderken bir anda kendimizi u dönüşüyle tekrar sinema yolunda bulduk, peki hangi filme?? Tabiki de Şafak Vakti! :)

Film başladı eşim hala ben bu oyuna nası geldim modundaydı..

Neyse günlüğe dönen bu postun o kısmını unutalım, olayımız şafak vakti, kitabını okuyalı bayağı zaman oldu, o yüzden kitaba ne kadar sadık kalmışlar açıkçası kestiremiyorum. Film aksiyon anlamında beklentimin altındaydı, daha ihtişamlı olmasını beklediğim bazı sahneler sönük geçti, sanki biraz sıkıcıydı, özellikle kitabı okumayanların anlamsız bulabileceği sahneler vardı. Vampir Günlüklerini okuduktan sonra açıkçası twilight serisi küçüklere masallar gibi gelmeye başladı ama onca kitabını okuduktan sonra son filmini izlememek olmazdı... Oyunculuklar çok kötü, bella hatun 4 bölümdür hep aynı sünepe tip, kızım sen vampir oldun, güçlendin azcık sert bas yere, yok aynı bella...

Gelelim beybi bellaya, süper çok şirin birşey o öyle, Jacob ağzının tadını biliyor mu ne ;)

Seri bitti, bende ohhh çekiyorum...
happy end,

Imdb:5.4, sinemalar: 8.1, filmmania:6.5
İyi seyirler...

18 Kasım 2012 Pazar

The Aggression Scale

Hani şu tarz filmler vardır; "her kuşun eti yenmez baby!!"dedirten... İşte o tarz bir film... Gerilim tarzında favori senaryomdur bu.. Buna benzer sevdiğim bir diğer film Mezarına Tüküreceğim I Spit on Your Grave.. Benzer konular ama işlenişi ikisi de çok başarılı...

Kurbanlar hayatları tehlikede olduğunda beklenmedik performanslar sergileyebilir, buna inanırım ama bu filmde kurban rolündekiler sıradan masum insanlar değil, çocukların şiddet eğilimi vardır, hatta birinin fena halde sorunları vardır... Çok anlatmayın izleyin, aksiyon-gerilim tarzında çok başarılı...

Imdb:5.8, sinemalar:7.7 filmmania: 7.5

hamiş: imdb puanı neden düşük anlamadım...

16 Kasım 2012 Cuma

Vampir Avcısı: Abraham Lincoln

Benim için bu bir uçak filmidir... Eve dönüş yolunda izlediğim, ikide bir geveze kaptanımız tarafından kesilmesine rağmen zevkle izlediğim bir film... Kaptan demişken o sevimli bir sesti öyle, insanın içine neşe dolduran, yaptığı işten zevk aldığı her halinden belli olan biriydi...

"Merhaba bayanlar ve baylar ve de sevimli çocuklar uçağımıza hoş geldiniz!!"
....
"Merhaba!! yine ben, kaptanınız konuşuyor..."
....
"Merhaba!! Umarım hoş vakit geçiriyorsunuzdur (bilemedin kaptan, saatlerdir kıçımızın üstünde oturmaktan kaba etlerimiz uyuştu ve bundan hiç birimiz zevk almıyoruz!), şimdi size uçuşumuzla ilgili bilgiler vereceğim (ben sana bilgi vermek istiyorum kaptan; arkamda oturan salak, dokunmatik ekran üstünde güç denemesi yapıyor, yani beynime pulse atıyor ve arkama dönüp parmaklarımı gözüne sokmama az kaldı!! )..." 

Hadi kaptan kısa kes de filmi izleyelim yahu:


Neyse, işte bu zor şartlarda izlediğim film hakkında söyleyecek çok fazla birşeyim yok, filmde annesi vampirler tarafından öldürülen tüyü bitmemiş lincoln kendini vampirleri öldürüp intikam almaya adar, ateşli silahları sevmeyen lincoln'ün uzmanlık alanı baltadır... Biri tarafından eğitilir ki bu kim söylemeyim... 

Filmde vampirlerle ilgili diğer film-dizilerden farklı olarak; kendi türlerini öldüremiyorlar. Yani bir vampir başka bir vampiri öldüremiyor, ilğinç bir nokta...

Lincoln geceleri vampir avcılığı yaparken gündüz sıradan bir dükkanda çalışır, bir yandan da hukuk kitapları okur, bir gün baltasını bırakıp, kanunla fark yaratmaya karar verir. BANGGGG!!! Hata işte... Olum sen göz önünde birisin, büsürü vampir öldürmüşsün, ne demeye baltanı bırakıyorsun?!! Buna pişman olacağı çok kesin değil mi, evet sonunda baltayı kitli sandıktan çıkarıyor ve film tarih-siyaset-vampirler üçgeninde aksiyon içinde geçip gidiyor... Aksiyon&vampir tarzını sevenler için tavsiye olunur...

Imdb: 6.1, sinemalar:7.5 ve filmmania:7.0

12 Kasım 2012 Pazartesi

bu günüm...

Yolculuk yapmayı seven varsa buyursun yerime geçsin, ben şimdiden çok yoruldum ve evimi özledim. Sabaha karşı 3'te uyandım, İstanbul aktarmalı Belçika'ya geldim, tam 9.5 saatimi aldı. Beynim çatlamak üzere...

İstanbul uçağında özellikle cam kenarı olsun istedim, sanki gece gece ne göreceksem! Ama iyiki öyle demişim yanımdaki koltuklar boştu, kafama göre yayıla yayıla oturdum...

Aynı konforu Belçika yolunda bulamayacağım kesindi, uçağa, inşallah ortaya düşmem, inşallah yanıma hapşıran pıskıran tıskıran, arkama çoluklu çocuklu biri oturmaz diye dua ederek bindim. Genelde bu tarz rahatsız edici tipleri çekerim. Bir keresinde arkama zenci bir çift oturmuştu, çocukları tam benim arkamdaydı, velet fena yaramazdı, yol boyunca beni tepiklemişti. Arkama dönüp ters ters bakmalarımda işe yaramamıştı. Koltuk arasından çocuğu çimdiklemeyi bile düşünmüştüm ama malum zenci aile, kadın kıçının yarısıyla vursa beni uçağın öteki tarafına yapıştırabilirdi, çaresiz katlandım. Bu sefer yakın çevremde çocuk yoktu ama tam yanımda Mr.Ter vardı. Adam uçağa sanki yıkanıp gelmiş gibiydi, bu kadar terleyen birini ilk defa yakından gördüm. Iykkk.. Dedim beni bulur bişey diye buldu işte... Sonra önümdeki ayıya ne demeli, resmen kucağımda geldi onca yolu, düşüncesizler!

Neyse stres yok, olayı aşmak için biraz uyukladım sanırım, sonra yemek servisi başladı ve ben canlandım, sabah 3te uyanınca insan acıkıyor..

Sonra kabus başladı tam 2.5 saatim vardı ve ben sıkıntıdan patlamak üzereydim, aklıma otelde sıkılırsam izlerim diyerek yanıma aldığım 10 bölüm Nikita geldi, bi solukta üç bölüm izledim ve hoop yerdeyiz...

Nikita demişken araya bir kaç laf sokmam lazım, dizinin ikinci sezon ilk bölümlerinden biri Türkiye'de geçiyor. Van-Ankara-Eskişehir ve birkaç şehir daha vardı. Türkiye'yi yansıtış şekilleri berbat ötesiydi. İzleyince şok oldum, bu nasıl bir bağnazlıktır. Biz hala televizyonda mehter marşını mı izliyoruz yada hala ibrikten mi su içiyoruz. Hepimizin evinde biblo diye sadece osmanlı figürleri mi var. Diziden nefret ettim resmen... Karalamak için herşeyi yapmışlar. Kullandıkları arabalar 1930lardan kalma o kadar külüstür, Türk diye gösterdikleri tipleri bi görün, kabus gibi tipler, nerden de buldunuz.. Hele Eskişehir garında iki tane görevli var Türk diye yutturacaklar ama adamlar yabancı belli... Neyse öyle böyle izliyorum boş zamanlarımda ve İstanbul-Belçika arasında 3 bölüm izledim, yanımda Mr. Terin meraklı bakışları altında...

Otele valizimi bırakıp kendimi dışarı atmam bir oldu, kendimi alışverişe vurdum, bu ay favorim eşim için termal çoraplar kendim için çikolata oldu, yılbaşı indirimi başlamış, ilgililere duyrulur; 25avroluk çikolata 10 avroya bedava gibi geldi ;)

Dip not: evimi-yatağımı-elektrikli battaniyemi özledim...

11 Kasım 2012 Pazar

12 Maymun

Bilim kurgu/aksiyon türünde çok başarılı bir film.. 1995 yapım filmde Brad Pitt ve Bruce Willes bir arada, Brad çok çok genç görünüyor ama Bruce sanki aynı...

Filmde 1996 yılında birvirüs tüm dünyaya yayılır ve 5 milyar insan bundan dolayı hayatını kaybeder. 2035'e toplam nüfusun sadece %1'i sağ çıkar. Onlarda yer altında kolonilerde yaşamaktadırlar. Zamanda yolculuğu keşfeden bilim adamları James(Bruce)'i hastalık yayılmadan önceki bir zamana gönderirler ve hastalığın kaynağını bulması için gözlem yapmasını isterler. Bu o kadar kolay birşey değildir...

Sonraki yıllarda buna benzer pek çok film yapıldı, sanırım bir grup insan dünyanın sonunun bu tarz yayılan bir hastalıkla geleceğine fena halde kafayı takmış durumda, ki bende onlara dahilim... Bu tarz filmler içinde beni en çok etkileyen '28 gün sonra'dır. Filmde bir maymundan dünyayahastalık yayılır, filmi izlediğimde lisedeydim,  benden küçük iki erkek kardeşimle sinemada sadece biz varken izledik ve fena tırstık. Çocuklar nasıl etkilendilerse (üçümüzde otuzumuza yaklaştık) hala o filmi birbirimize anlatıp yok onun üstüne deriz...
Filmde öne çıkan Brad Pitt'in oyunculuğu, kesinlikle oscarlıkmış...

Puanlar harika, imdb 8.1, sinemalar 8.8 ve bence abartmayalım 7.5.. 

The Great Train Robbery (1903)


Fotoğraflarla hareketli görüntü yakalamak 1877lere dayansa da, filmlerde öykü anlatılması 1903'de ABDli Edison Company tarafında çekilen büyük tren soygunu filmiyle başlatılmıştır...

Film diyalogsuz, 11-12 dakika civarında yani kısa film tadında, fonda film makinesinin boğucu sesi var ama izlemeye değer...Sinema teknolojisinin gelişimini görmek için ilk filmleri izlemek, bence, çok heyecan verici...

Film sahneleri tabiki de çok yapmacık, o dönemin gözleriyle bakayım dedim ama olmadı, her şey gözüme battı ama ilk elin günahı olmaz, kötü bir şey söyleyemem çarpılırım... Sinemaya katkı yapan herkese saygım sonsuz; iyi-kötü fark etmez...

Filmin sonunda bir adam kameraya ateş ediyor, sanırım filmde en dikkat çekici sahne o, şimdilerde bizi sadece gülümsetse de,  o dönemde bu filmi seyredenler eminim yerlerinden fırlayıp sağa sola kaçışmışlardır... 10/10

10 Kasım 2012 Cumartesi

Hinki Efsanesi


m.ö 20 yıllarında
frenk kralı
ulanbatır
karısını aldatmış 
kralice lanboku bunu öğrenmiş
sonra dönemin önde gelen büyücülerinden
tılsımlıgebeşe gitmiş
tılsımlı gebeş de kraliçeye aşıkmış
kraliçe ne istese yaparmış
kraliçe demiş ki ona 10 kasım 2012 de
tüm erkeklerin hinkisi kaybolacak bir büyü yap demiş
o da olmaz demiş çünkü ona aşık ya hinkisiz ne olacak
kraliçe de demiş ki herkesinki kaybolsun
bi tek seninki kaybolmasın demiş
tılsımlı gebeş de bunun üzerine kabul etmiş...

sonuç  
bugün geçmek üzere
30 dakika kaldı 10 kasımın bitmesine... :)

şehir efsanesi mi bilmem ama haberi bile olmuş işteben olsam tırsardım :)))



Kaos Teorisi

Ryan Reynol'a rağmen olmamış bir film. Dram -Romantik-Komediymiş. alakası yok...

Hayatını planlı yaşayan Frank (Ryan) birgün işe 10 dakka geç kalır ve hayatı altüst olur, önce kendini güzel bir kadınla yatakta bulur, sonra da bir hastane kayıtlarına göre baba olmuştur... Aslında safımız tamamen masumdur... Ama karısı ona inanmaz ve Frank çocuğun babası olmadığını tıbben ispatlamaya çalışır, bu arada kısır olduğunu öğrenir, 7 yaşındaki kızı kendinin değildir... En yakın arkadaşıyla karısının bir ilişkisi olmuştur... Ne kadar komik bir konu değilmi!!!

Filmden hiç hoşlanmadım, komik değildi, daha çok aksiyon vadediyordu ama film tamamen hayal kırıklığı... Bu yabancıların yozlaşmış ahlak anlayışları (karısının en yakın arkadaşıyla yatmasını affetmesinden bahsediyorum) miğdemi bulandırıyor...

Bİr de filmin puanları çok yüksek, insanlar neye puan vermiş çok merak ettim, ben buna en fazla 3/10 veririm. O da reynoldun performansına..

7 Kasım 2012 Çarşamba

Bulut Atlası- Cloud Atlas

Durun durun filme konsantre olmayın, tam film hakkında düşüncelerimi yazmaya başlayacaktım ki eşim araya girip;

"nabıyosun bu saatte yaa...?"(saat 00:10)
"yazıyorum..."
"ne yazıyosun?"
"bulut atlası hakkında yazıcam" (sinemadan çıkalı 1 saat oldu ya da olmadı :) )
"neden benim hakkımda yazmıyorsun yaa, azcık da benim hakkımda yaz, belki patlama yaşacaksın!"
"!!!"
"Ağzında kuru b.k ıslanmıyor izledin hemen yaz, hıhh ben yatıyorum..."
"!!!"

Ne patlaması olacak anlamadım ama yazayım; "benim eşim dünyanın gelmiş geçmiş eeennnn iyi eşidir, çok sevecendir, beni günde en ez iki-üç kez gülme krizine sokar, anlayışlıdır, vefakardır, hasta diye biraz başında durdum-ekstra ilgi gösterdim dün gelirken bir demet gül almış (senede iki kere gül aldığı görülmedi henüz o yüzden bu büyük jest..) çok romantikdiiirrr ;)"

Neyse filme dönelim; 

Filmi 8 kişi izledik en az 6mız beğendik, diğerleri de tereddütte kalanlar... 

Konusunu, oyuncularını hemen herkes biliyor sanırım, konusu altı hikaye etrafında dönüyor film, oyuncular birden fazla roldeler, değişik felsefeler var filmde ve oyuncular da afişte görülüyor zaten, hepsi ünlü isimler vs.

Film beni çok yordu, üç saat boyunca sonraki beş dakikayı tahmin edememek, sürekli "ya noldu şimdi bu kim, nerden çıktı, onun bunla ne bağlantısı var ki..." diyerek film izlemek beni cidden mahvetti. Şimdiki aklım olsa iş çıkışı değilde hafta sonu izlerdim kesinlikle...

Birçok filmin tanıtım kartında türü için birbiriyle alakasız bir sürü tür yazarlar, mesela komedi ve gerilim çok zıt türlerdir aslında.. Bu film içinde Bilim Kurgu,  Aksiyon,  Dram,  Gerilim,  Gizem,  KomediMacera,  Tarihdemişlerki film boyunca ayrı ayrı hepsini hissediyorsunuz...

Filmde her oyuncu bir çok karakteri canlandırmış ve ben filme gitmeden önce araştırma yapmadığım için filmi izlerken birçok oyuncunun kim olduğunu anlayamadım, yani makyajlar süperdi, bu dalda oscar banko diye düşünüyorum... 

Film ile bir eleştirim olacak; filmdeki hikayeler sıradan,vermek istedikleri mesajlar daha önce farklı filmlerde verildi,belkide daha etkili şekilde ve bu mesajlar film boyunca izleyicinin gözüne sokuluyordu, hatta birkaç kez... Film akışında karakterin aynı cümleyi (özlü mesajı) iki kere belki üç kere söylediğine şahit oluyorsunuz, o an , hah bir öncekinde mısır boğazıma kaçmıştı öksürürken kaçırmıştım, ikincide yakaladım iyi oldu diyorsunuz ama sonra durun bir dakika yaa, filmin mesaj kaygısı burda tavan yapmış, ya anlaşılmazsa diye oyuncuya tekrar mı ettiriliyor diye irkiliyorsunuz.. mesela "“The weak are meat the strong do eat.” ", gibi...

Dikkat spoiler!

Filmde en çok hoşuma giden kaderin bütünlüğüyle ilgili olan mesajıydı. İyi veya kötü davranışlarımız sadece bizim değil, dünyadaki herkesin kaderini etkileyebiliyor, bu nedense beni çok etkiledi. Bir de, bir yanda  kölelik, özgürlüğünü satın almaya çalışma gibi çarpık bir sistem diğer yanda ileri bir yüzyılda suyu çıkan daha çarpık bir sistem; insanları insanlarla beslemek, üretilmişler denen bir ırk yaratıp insanların hizmetine sunmak... Kölelik bunun yanında çok masum bir sistem değilmi... Bu aralar okuduğum kitapda da (Incarceron) aynı konu var, hapishanede mahkumların bazılarının geçmişi-aileleri yok, ölen mahkumlardan elde edilen organik bir maddeden üretiliyorlar...vs. Tesadüf oldu ama bu sapkın düşünce beni çok rahatsız etti, acaba gerçekten bir yerlerde çılgın bir bilim adamı bunun üstündemi çalışıyor?

Filmde oyuncuların farklı karakterleri canlandırmasına bayıldım, Tom Hanks'e bayıldım, ihtiyarların huzurevi maceralarına bayıldım, filmin başlarında sinir bozucu bir yazarın balkondan atıldığı sahneye bayıldım, şu yenen sabun dehşet verici, ama fikre bayıldım...

Filmi nete düştüğünde birkez daha izlemeyi düşünüyorum, çünkü bir kerede tam anlamıyla anlaşılacak gibi değil...

Imdb:8.4
sinemalar:7.4
ben:8.0

Bu arada filme gitmeyi düşünenler karakterleri tanımak açısından aşağıdaki resimlerin üzerinde biraz çalışsın derim ;)

4 Kasım 2012 Pazar

Not Defteri

Klasikleşmiş romantik bu filmi bir sinema sever olarak neden bu kadar geç izlediğimi merak edebilirsiniz... Aslında belli bir nedeni yok, sadece birileri bir filmi ısrarla tavsiye ettiğinde bende ters tepebiliyor, yani eğer size gelip noluuuur bana romantik bir film tavsiye et demezsem sakın bana muhabbet arasında " geçen şu filmi izledim süperdi, kesin izlemelisin..." diyerek gelmeyin. İşte sonuç, yıllarca ertelediğim bir filmdi, izledim üstümden büyük bir yük kalktı sanki.. Artık "aaaa sen hala not defterini izlemedinmi?! ", yooo beybi izledim ve NE ABARTIYOSUNUZ BEE, İZLEDİM VE O KADAR AMAN AMAN BULMADIM! diye çemkirebilirim...

Film 2004-ABD yapımı, başrolde; Rachel McAdams, Ryan Gosling, Joan Allen ve Gena Rowlands gibi isimler var. Konu klasik; zengin kız- fakir oğlan, kızın ailesi birleşmelerini engeller ama yıllar sonra karşılaştıklarında kız başkasına aşık olmuştur ve evlenmek üzeredir... Bu hikaye tanıdık geldimi size de? :)

Dikkat spoiler içerir!

Film, baştan sonu belli olan cinsten, yani şimdi kim çıkıp ben yaşlı adamla kadının o gençler olduğunu anlamadım diyebilir ki, belki de filmi sıradanlaştıran nokta burası, belki gizem duygusunu katsalarmış filme daha etkileyici olabilirmiş. Film boyunca kendi kendime acaba nerde tekrar hayatları kesişecek demekten kendimi alamadım.Çünkü sonu belli, kadın hasta, hiçbirşey hatırlamıyor ama adam yanında, demekki biraraya gelip evlenmişler vs.. bla bla herşey ortada ve siz olayların olmasını belkiyorsunuz. Pek benlik değilmiş yani...

Film oldukça uzun sürdü, 2 saat sanırım... İki saat boyunca oldukça duygusal, oyunculuk açısından doyurucu (özellkle başroldeki kıza bayıldım),  yumuşak, insana sevdiklerine sıkısıkı sarılmasını öğütleyen (ki film boyunca sevgilim,hayatımın anlamı,herşeyim olan eşime sarıldım, öptüm...) bir film izledim...

Sonunda elele öldüler, filmin en güzel sahnesiydi...

imdb:7.9
sinemalar:9.1
filmmania:7.0

2 Kasım 2012 Cuma

Total Recall - Gerçeğe Çağrı


2012 yapımı, türü aksiyon/macera/bilim kurgu ve başrolde Colin FarrellKate BeckinsaleJessica Biel var. 

21.yüzyılın sonlarında yaşanılmaz bir dünya hayal edin (ben bu tarz filmlere bayılıyorum). Bu dünyada Recall denen bir şirket var,size istediğiniz anıları yükleyebiliyor. Douglas (Colin) güzel bir karısı olan sıradan bir fabrika işçisidir, hayatından o kadar sıkılmıştır ki Recall'a gidip kendine ajan hafızası yüklemlerini ister, aksiyon burda başlıyor. Douglas bir anda yaşadığı hayatın yalan olduğunu öğrenir ve eski anıları canlanmaya başlar vs...

Filmin 1990 yapımı eski versiyonunu (vali Arnold'un başrol oynadığı) ben izlemedim ama teknolojisinin eski olmasına rağmen gizem duygusunu daha iyi işlediklerini düşünenler var. Amerikan sineması konu sıkıntısı çekiyor sanırım, eski filmleri ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyorlar, birçok sahne eski filmden çok çok daha iyi tabikide ama konu aynı olunca insanlar farklı beklentilere girmişler, e kardeşim konu aynı ne bekliyorsunuz dimi, neyseki ben eski versiyonunu baştan sona izlemedim,çok birşey hatırlamıyorum ve kıyaslama yapamıyorum, eski filmden hatırladığım tek sahne üç memeli kadındı, yeni filmdede aynı sahne var, bir farkla, yeni kız daha güzel ;) Dolayısıyla sıradan bir aksiyon filmi olarak beğendim mi, evet beğendim...

Ya bu AmerikalılarSıkıntı içinde yüzeceklerine biraz Türk sinemasından feyz alsalarya, düşünsenize Türklerden konu çalalım deyip aşiret ağasının Al Pacino'nun oynadığı doğu Teksas'da geçen bir film yapsalar, vallahi 2013 gişe rekortmeni olur:P

Neyse, işte film çakma konusuyla boş zamanlarda aksiyon sevenlerin izleyebileceği bir film...

imdb:6.3
sinemalar:7.9
filmmania:6.5